Çelişkili bir görüntümüz var
Son günlerde birbiriyle çelişik iki görüntü veriyoruz. Bir yandan ekonominin hızlı büyümesinin 2018 yılının ilk çeyreğinde de devam edeceğini öngören değerlendirmeler var. Yorumcular bunu sağlıklı bir ekonominin en önemli işaretlerinden birisi olarak değerlendiriyorlar. Bir yandan da adeta eski günlere döndüğümüzü, önemli bir türbülansın içine savrulduğumuzu ima eden gelişmeler yaşıyoruz. Bu iki görüntünün yan yana gelmiş olması çelişkili ve açıklanması biraz zor bir durum kuşkusuz.
Hızlı büyüme geçen yılın üçüncü çeyreğinden sarkan bir gelişme. O dönem için hesaplanan üç aylık büyüme oranı yüzde 7’nin üstüne çıkınca bir şaşkınlıkla karşılanmış, bir yandan açık bir memnuniyet yaratırken bir yandan da örtük bir kuşkuya yol açmıştı. İşin memnuniyet kısmı açıklanan büyüme oranının yıl için yapılan tahminlerle uyuşmamasıydı. Yorumcular 2017 yılının yavaş bir büyüme ile geçileceğini tahmin ediyorlardı. İlk iki çeyrek yüzde 5 hızlarla geçilip üçüncü çeyrekte bunun dahi üstüne çıkılmış olması yılın bütünü için yapılan görece karamsar tahminleri boşa çıkartmıştı. Üstelik büyüme hızının son üç ayda da fazla hız kesmeyeceği görülünce yılın bütününde görece hızlı bir büyüme yaşanmış olduğu biraz daha somutluk kazandı. Bu gelişme ekonominin sağlığı hakkında yapılan iyimser değerlendirmelere tavan yaptırdı. Ekonomiye ilişkin algıların olumlu bir eksene taşımasına neden oldu bu görüntü. Aslında daha o aylarda büyümedeki hızlanmanın yığın halinde gelen parasal teşvikler, büyük ölçekli bir baz etkisi vb. gibi arızi nedenlerden kaynaklandığını, bunun ekonomiye dönük olumlu bir algı yarattığını ama bu konumun sürdürülemez olduğunu söyleyenler de vardı. Her zaman olduğu gibi görüntü gerçeğin üstünü örttü. Mutlu ve mesut yaşamımıza devam ettik.
Mart ayının başında gelişmeler olumlu algıyı sarsacak yönde gelişmeye başladı. İyimser algının beslediği öngörüler uzun süredir bizimle beraber olan yüksek enflasyonun yılın başında yavaşlayacağı ve Merkez Bankası'nın bundan yararlanarak faizi bir nebze indirebileceği yönünde güçlü bir beklenti üretmişti. Mart ayı itibariyle enflasyonda bu beklentiyi destekleyecek yönde bir gelişme olmadı. Mart ayında hafif bir gerileme olmasına rağmen yıllık bazda enflasyon hızı görece yüksek olmaya devam etti. Bu durumda TCMB de aylık toplantısında faiz oranlarında bir değişme yapmadı. Enflasyonun açıklanmasının ardından 2018 Ocak ayının dış ödemeler bilgileri açıklandı. Burada da ekonomiye ilişkin olumlu algıyı destekleyecek bir durum çıkmadı ortaya. Tersine, cari işlemler dengesindeki açıkta önceki yılın ikinci yarısında başlayan artışın hızlanarak devam ettiği görüldü. Önceki yılın mart ayında 2.7 milyar dolar düzeyinde olan cari açık 2008 yılının ilk ayında 7.1 milyar dolara yükseldi. 12 aylık kümülatif açık ise 33.6 milyar dolardan 51.6 milyar dolara çıktı. Bu boyuttaki cari açığın finansmanı da sorunlu hale gelmek üzere. Daha yılın başında GSMH’nın yüzde 5.5 boyutuna ulaşan bu açık ileriye dönük soru işaretlerini de gündeme getirdi. Soru işaretleri büyük ölçüde açığın finansmanıyla ilgili. Görünümü bozulan ekonomide dış açığın kendisi sorun üretmeye yatkın olan portföy yatırımlarıyla bile finansmanında zorlanmak kaçınılmaz hale gelecektir. Bu koşullarda büyüyen açığı artan ölçüde borçlanmayla finanse etmek zorunda kalacağımız anlaşılıyor.
Enflasyon ve ödemeler dengesinde ortaya çıkan olumsuz tablolar ekonomiye dönük olumlu algının biraz örselenmesine neden oldu. Sonuçta faiz ve döviz kuru yükseldi. Bu süreçte bir üçüncü darbe daha geldi. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s kurumsal gücünün zayıfladığı ve dış gelişmeler karşı kırılganlığının arttığı gerekçesiyle Türkiye’nin kredi notunu düşürdü. Bu üçlü adeta ipin kopmasına neden oldu. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde başlayan “olumlu algı” yerini bir tür paniğe bıraktı. Piyasalarda satış furyası başladı. Bu finansal fiyatları adeta zıplattı. 10 yıllık tahvil faizi yüzde 12.75 düzeyine çıktı. 2 yıllık gösterge tahvil faizi 13.75’i gördü. 1 Şubat’ta 3.73 TL olan dolar kuru 13 Mart tarihinde yüzde 3.6 yükselerek 3.81 TL’ye çıktı.
Bu gelişmeler Türk ekonomisine dönük algıyı önemli ölçüde zedeledi kuşkusuz. Ama işin ilginç yanı içerideki yorumcular bunları küçümseyen adeta yok sayan bir eğilime girdiler. İşin Moody’s ile bağlanması bu yok sayma ve öteki gelişmeleri de bunun arkasına saklama tutumunda önemli rol oynadı. Sonuçta, ekonomiye dönük algıdaki çelişki daha da büyüdü ama söylem değişmedi. Bu durumda son sözü ben söyleyeyim. Kendi adıma, söylemler ne yönde olursa olsun, Türkiye ekonomisinin bir kez daha şiddetli bir türbülansın eşiğine geldiğini düşünüyorum. Umarım eşiği aşmayız.