Çelişki yumağı
Geçen seneki tartışmalar kaldığı yerden devam ediyor. Yurt içinde TCMB politikaları, dışarıda Euro Bölgesi ve Çin ekonomisi, ana başlıklar olarak ön plana çıkıyor.
TCMB'nin faiz politikasına, yabancı kurumların eleştirileri sürüyor. Faizler onları tatmin edecek seviyeye yükselene kadar da devam eder. İlk çeyrekteki Hazine ihaleleri bekleniyor. Merkez Bankası'nın son günlerde yaptığı müdahaleler ve açıklamalar karşısında 'mesafeli' yorumlar yapılıyor. Güçlü TL hedefi konusunda aklımıza yatmayan noktalar var gibi ifadeler kullanılıyor. Onlara da hak vermek gerekiyor. 2011 senesi piyasalar açısından kötü geçti. Finansçıların yıl sonu ikramiyeleri, bir önceki seneye göre düştü. 2012'de durumu toparlamak istiyorlar.
Orta dönem için Türkiye'ye yönelik negatif görüşlere sahip bir analist görmedim. Küresel ekonomi için yolun sonunda bir ışık varsa, bunu sağlayacak ülkelerden birisi olarak Türkiye görülüyor. Hemen her pozitif senaryo analizinde Türkiye var. Bugün cari açık sorunu yaşayan ekonominin, herhalde orta dönemde böyle bir problem yaşamayacağı düşünülüyor. Cari açık için bu yıl dış finansmana ihtiyaç duyan Türkiye'nin, 2013-2014'te belki yabancı kaynak ihtiyacı olmayacağına inanılıyor. Kısa dönemde cari açık riskine vurgu yapılıyor; orta dönem için pembe bir tablo sunuluyor. Yapılan Türkiye analizleri tam bir çelişki yumağı.
TCMB politikaları dışında, son dönemde yabancı basında en fazla tartışılan konulardan birisi de Çin ekonomisi. 2012'de Çin ekonomisinde yumuşak bir iniş beklediğimi geçtiğimiz haftalarda yazmıştım. Bu hafta Çin Finans Bakanlığı'nın araştırma ekibinin yaptığı bir açıklama gözüme çarptı. Ekip, Çin ekonomisinin stabilize olması için, 2012'de yüksek bir mali açık verilmesi gerektiğini söylüyor. Çin'deki politik yapı nedeniyle, ekonomistler bağımsız açıklamalar yapamaz. Yapılan açıklamaya bakarak; para musluklarının açılmasının bu yılki ekonomik strateji olacağı söylenebilir.
Küresel ekonomideki konjonktür karşısında doğru politikaları uygulayan ülkelerin Çin ve ABD olduğu düşünülebilir. Avrupalı politika yapıcılar, hem borç krizi konusunda hem de piyasa algısında sorun yaşıyorlar. Örneğin; İran'daki seçim öncesinde, yönetimi köşeye sıkıştırmak amacıyla petrol ithalatını durduracaklarını açıklıyorlar. Avrupa petrol tüketimini kesmeden ve başka ülkeler İran'dan petrol almayı sonlandırmadan, İran'ın satışları ve İran'a ödenen fiyat değişir mi?
AB'nin borç krizine bakış açısı da bir felaket. Farklı bir kriz yaşanıyor. Özel sektör zorlanıyorsa, kamu sektörü devreye girer. Devlet müdahale etmezse, resesyon derinleşir. Kemerleri sıkarak ekonominin düzlüğe çıkması zor. Amerika'da da benzer sorunlar yaşıyor. Fakat ekonomi ciddi bir bütçe açığı verdiği için, hafif çiziklerle yola devam ediliyor.
Bu konular ışığında piyasaları değerlendirirsek; 2012'de getiri sağlamak kadar sermayeyi korumak da önemli. Çin'den gelen 'gevşek politikaya geçiş' sinyali, Fed ve Avrupa Merkez Bankası'nın faizleri düşük tutacak olmaları moral olabilir. Avrupa ekonomisi için iyimser olmasam da, oluşan düşük fiyat-kazanç oranları nedeniyle, göreceli olarak iyi performans gösterecek endeksler olabilir.
Araştırmalarımda teknik analiz ilk tercih olmasa da, gözüme çarpan bir noktayı paylaşayım. İMKB'de 49.000 seviyesindeki 200-haftalık ortalama dikkatimi çekiyor. Endeks, son sekiz senede sadece iki kez bu ortalamanın altına sarkmış. İkisi de 2008 senesinde yaşanmış. İlkinde yüzde 14'lük, ikincisinde yüzde 45'lik bir düşüş var.