Çekler, AB'yi ”aşağılık kompleksi” olmaksızın yönetecek
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin lider kişiliği sayesinde oldukça başarılı bir dönem başkanlığına imza atan Fransa, 1 Ocak'ta bayrağı Çek Cumhuriyeti'ne veriyor.
Çek Cumhuriyeti, Slovenya'dan sonra AB dönem başkanlığını devralacak ikinci eski komünist ülke olacak. Fransa'dan önce 2008 yılının ilk yarısında AB dönem başkanlığı koltuğuna oturan Slovenya oldukça başarılı bir yönetim göstermişti. Fakat, tabii ki, Slovenya, Rusya-Gürcistan krizi gibi, küresel finans krizi gibi acil karar gerektiren durumlarla karşı karşıya kalmadı. Uzmanların genel görüşü böylesi zorlu bir dönemde Fransa gibi güçlü bir ülkenin AB dönem başkanlığını sürdürmüş olmasının büyük bir şans olduğu yönünde. Çekler için ise böylesi bir güçten söz etmek çok mümkün değil.
Çek Cumhuriyeti'nin önünde oldukça zorlu bir süreç var. Çekler öncelikle İrlanda'nın "hayır" kararı ile başlamış olan anayasa krizini çözüme ulaştırmak zorundalar. Oysa henüz kendileri Lizbon Anayasası'nı onaylamış değil.
Bir diğer sorun Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan kriz. ABD'nin Çek topraklarına anti-misil radar yerleştirme planı da, Rusya-Çek Cumhuriyeti ilişkilerini tehlikeye sokuyor.
Üçüncü sorun ise küresel finans krizi. Henüz Euro bölgesine dahil olmamış bir AB üyesi olarak, Çekler'in bu konuda nasıl hareket edecekleri merak konusu.
Tüm bu sorunların üstesinden gelmeden önce, Çekler'in kendi içlerinde çözüme kavuşturmaları gereken bazı ciddi meseleler ve zayıf noktalar var.
Bunların başında Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus ile Başbakan Mirek Topolanek arasındaki gerginlik geliyor. Klaus ve Topolanek'in birbirlerinden hiç hoşlanmadıkları son derece açık. Bu durum da önümüzdeki günlerde, özellikle AB'ye yönelik karar aşamalarında önemli sorunlara yol açabilecek nitelikte.
Ülkeye yönelik ikinci zayıf nokta, Çek Cumhuriyeti'nin "Avrupa karşıtı" bir ülke olarak bilinmesi. Bu imaj, Çek halkından çok, Vaclav Klaus'tan kaynaklanıyor. Her ne kadar anayasal olarak siyasi bir güce sahip olmasa da, Klaus ülkesinde son derece popüler ve etkili bir isim. Avrupa karşıtı söylemleri ve Lizbon Antlaşması'na karşı tavrı ile adeta bir sembole dönüşen Klaus'un, dönem başkanlığı süresince Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda AB bayrağını göndere çekmeyeceğini açıklaması da, AB ile Çek hükümeti arasında gerginliğe neden olmuştu.
Topolanek ise kendisini Avrupa konusunda realist bir insan olarak tanımlıyor. Avrupa Birliği'ni destekliyor, fakat tamamlanmamış bir ortak pazar; tüm ülkeleri kapsamayan serbest işgücü dolaşımı gibi konularda tatmin olmuş değil. Bununla birlikte Lizbon Antlaşması'nın onaylanması gerektiği konusunda ise ikna olmuş durumda.
Çek Cumhuriyeti için söz konusu olan üçüncü zayıflık ise, küresel boyutta yaşanan bu zor dönemde, siyasi güce sahip büyük bir ülke olmaması. Ülkenin Euro bölgesine dahil olmaması ve Lizbon Antlaşması'nı henüz onaylamamış olması da AB dönem başkanlığını zorlaştıracak diğer etkenler. Zaten Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de bu yönde endişelerini dile getirmiş ve bir yıl daha Euro bölgesi seviyesinde AB'ye başkanlık etmeyi önermişti. Sarkozy bu öneriyi getirirken, Moskova ile Gürcistan'a yönelik müzakereler, bankalara yönelik ortak bir kurtarma planı oluşturulması gibi konularda güçlü bir başkanlık gerektiğini düşünmüştü şüphesiz.
Çekler ise bu öneriden hoşlanmadılar. Hatta Çek Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg, "Küçük olabiliriz, fakat Ruslar konusunda diğerlerinden daha fazla bilgiye sahibiz, çünkü kırk sene onlarla beraber yaşadık" derken, Başbakan Topolanek, bu açıklamadan birkaç gün sonra son noktayı koydu: "Bazı büyük ülkeler diğerlerinden daha fazla sorumlulukları olduğunu düşünebilirler. Fakat Çekler gururlu bir halktır ve aşağılık kompleksine sahip değiliz."
"Engelsiz Avrupa"
Çek dönem başkanlığının sloganı çok açık: "Sınırsız Avrupa". Programda, mümkün olduğunca esnek, liberal bir Avrupa hedefi tanımlanıyor. Özellikle AB'nin dört temel özgürlüğü olan insan, mal, hizmet ve sermaye özgürlüklerinin daha da genişletileceğine dikkat çekilirken, bunlara bir yenisi daha ekleniyor: Bilgi dolaşımı özgürlüğü. Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus ve Başbakan Mirek Topolanek'in yüzde yüz hemfikir oldukları ender konulardan biri de bu son derece liberal program.
Dönem başkanlığının öncelik konuları ise ekonomi, enerji ve dış ilişkiler. Ekonomi konusunda rekabetçiliğin ve istihdamın artırılması, AB politikalarına yönelik liberal reformlar gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Enerji konusunda çevrenin korunması, enerji güvenliği ve rekabetçiliğin artırılması ön planda. Dış ilişkiler kapsamında ise transatlantik ilişkilerin geliştirilmesi, AB genişleme sürecinin devam etmesi ve Doğu Avrupa ülkeleri ile ortaklıkların geliştirilmesi hedefler arasında sıralanıyor.
Nabucco'nun en büyük destekçilerinden biri
Bu arada enerji konusunda biraz detaya inersek, Çek Cumhuriyeti Başbakanı Topolanek'in, AB'nin Rusya'dan ithal edilen doğalgaza bağımlılığını azaltacak tedbirlerden biri olan Nabucco projesi üzerinde yoğunlaşacağını açıklamış olduğunu da hatırlatmakta fayda var...
Nabucco boru hattı projesi ile, doğalgazın Hazar bölgesinden Avusturya'nın Viyana kentine taşınması planlanıyor. Bu güzergâh üzerinde enerji tedarik edilecek ilk ülke Azerbaycan olacak. Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden gerçekleştirilecek gaz taşıma işlemi için projenin 2013 yılında faaliyete geçirilmesi planlanıyor.
Çek Cumhuriyeti AB'nin doğalgaz projelerinde amiral gemisi durumundaki Nabucco projesinin en büyük destekçileri arasında yer alıyor ve bu nedenle enerji güvenliğini öncelikler listesinin üst sıralarına taşıyor.