Caveat emptor
Bugün sizlerle ulusal ama özellikle uluslararası iş ilişkilerinde çok önemli olduğunu düşündüğüm bir iki şeyi tartışmak istiyorum: İngilizce tabirleriyle ‘due dilligence’ ve ‘vetting’. “Şimdi bu nereden esti?” diye soruyorsanız geçenlerde bir iş adamı arkadaşımla onun başına gelenler konusunda dertleştik de oradan esti.
Genellikle ‘due dilligence’ Türkçeye ‘durum tespiti’ ‘vetting’ ise ‘güvenlik soruşturması’ olarak çevriliyor. Her iki kavram da Latince ‘caveat emptor’ İngilizce ‘let the buyer be aware-alıcı uyanık olmalı’ olarak tanımlanan bir mal alırken veya bir iş ortaklığına girerken ilişkiye gireceğiniz karşı tarafı ve onların tekliflerini iyi değerlendirmenin sizin de sorumluluğunuz olduğunu anlatan bir başka kavram şemsiyesi altında tartışılır. Bunlar hukuki kavramlar ve deyimler.
Bu kavramların Türkçesi şu: Hani bir şekilde çarpıldıklarına inananlar şikayet ederler ya “Bana yamuk yaptılar” diye, güvenlik soruşturması yapmadan, durumu iyi incelemeden iş ilişkilerine girerseniz bunun sonu genellikle yamuk çıkar ve de siz “Şerefsizler beni çarptılar” diye bağırırsanız size “Sen de uyanık olaydın kardeşim bunlarla iş yaparsan böyle olur” gibilerinden yaranıza tuz basanları dinlemek zorunda kalırsınız.
Bu due dilligence ve vetting bir açıdan kolay bir açıdan da zordur. Kolaydır çünkü artık enformasyon çağındayız. Kişi ve kurumlar hakkında bilgi geçmişe oranla hem var hem de elde etmesi ucuz. Zor çünkü insanlar da bunu bilerek kendilerini ona göre kamufle ediyorlar.
Bir anımı nakledeyim. Üç dört sene önce yakın bir arkadaşım “Benim şirketi satmak istiyorum. Bu süreçte bir sakatlık olmasın bakar mısın?” diye ricada bulunmuştu. Ben de “Olur” demiş ve bunun için en az 3 en çok 6 aylık bir angajmana girmiştim. Bir gün şirket ortaklıkları kurmada uzman olduğu söylenen bir aracı kurum alıcı olduklarını söyledikleri iki beyefendi ile ziyarete gelmek istediklerini söyledi. Geldiler. Konuştuk. Müstakbel alıcılar kendilerine güvenle “Bu iş tamam” şeklinde konuştular.
Bir iki gün sonra aracı kurum yetkililerini çağırdım ve “Ben epeydir Türkiye iş piyasasından uzaktayım. Bu alıcı olan beyleri tanımıyorum. Kurumlarını da bilmiyorum” dedim. Hayretle öğrendim ki onlar da tanımıyorlar. Alıcıları da onlara bir başkaları önermiş. Bildikleri tek şey adamların paraları var, harcayacak yer arıyorlar ve de, her ne demekse, siyasi ilişkileri ‘sağlam!!’ Sağda solda onu bunu alıyorlarmış, satıyorlarmış falan filan. Ben de “Beyler” dedim “Burası bir anonim şirket. Türkçesi ben burada hissedarlar adına oturuyorum. Yanıma yatsalar tanıyamayacağım kişileri hissedarlara nasıl tanıtacağım? Vallahi tanımıyorum ama paraları var, siyasi ilişkileri de sağlammış desem bana efendi seni ciddiyete davet ediyoruz demezler mi?” diyerek due-dilligence ve vetting istedim. Yani, tahkikat istedim. Bir ay sonra alıcılar toz oldular. Tahkikat yapılması onları ‘ürkütmüş”!!!
Bu ürkütme meselesi bana eleştiri olarak geldi. Fıstık gibi alıcıları nasıl ürkütürmüşüm. Paramı veriyorlar ya gerisi bizi ilgilendirmezmiş. Ben de eleştirilere “Vallahi sizler ne düşünürsünüz bilmem ama bu konu beni oldum bittim ilgilendirmiştir. İş yaptığım insanların kim olduklarını öğrenmek isterim. Güvenilirliği olmayan, şaibeli kişi ve kurumlarla ilişkiye girmem. Paraları ne kadar çok görünür, makamları ne kadar yüksekte olursa olsun. Belki bir işinizi halledersiniz, paralar kazanabilirsiniz ama sonunda mutlaka bir yamuk olur. Bununla öyle üç beş liralık ilişkileri de kastetmiyorum. Çok büyük meblağlarda yamuk gördüm. Bana inanmıyorsanız gazeteleri okuyun” diyerek cevap vermeye çalıştım.
Bu yamuk adamlarla elde edeceğiniz menfaat ne olursa olsun iş yapmama bir ilke meselesi. Bir duruş. Siz bu konuda kendi duruşunuzu kendiniz belirleyeceksiniz. Ancak önce kim yamuk kim değil araştırma meselesi var. Karşınızdakilerin yamuk olup olmadıklarını nasıl anlayacaksınız? İşte due-dilligence bu.
Söz gelimi, yabancı menşeili bir alıcı geldi. Geldi ama ne gelme. Özel jetleriyle geldiler. En lüks otellere, kral dairelerine yerleştiler. Biz dediler falan şirketten geliyoruz. Şirketi duydunuz çok büyük, uluslararası işler yapıyor, paranın kulaklarından fışkırdığı söyleniyor. Allah’tan belanızı mı istiyorsunuz. Hemen yemeğe davet ettiniz ve görüşmelere başladınız. İşte bu due-diligence değil. En azından ben böyle yapmam. Babamın oğlu gelse tahkikat yaptırırım. Şimdi bu gerçek bir olay. Alıcı şirkete geriye dönüp bir baktım (bahsettiğim şirket gerçek olduğu için şimdi söyleyeceklerim hayal ürünü değil). Bir şahıs şirketi. Parasının hemen tamamını bir devletin resmi ihalelerinden kazanmış. Bunun için ciddi rüşvet dağıtıp dağıtmadığını kimse tam bilmiyor ama! herkes biliyor. Birçok ülkeye dağılmış işçilerinin maaşlarını ödemediği bu yüzden de binlerce işçiyle mahkemelik olduğu dedikoduları da var. Tüm bu bilgiler için bu konularda uzmanlığı olduğu ileri sürülen Deloitte gibi danışmanlık şirketlerine gitmeye gerek yok. Hepsi İnternet’te var. Şimdi bu şirketle iş yapar mısınız? Eğer yaparsanız eşeğinizi sağlam kazığa bağlamak için fazladan ne kadar gayret sarf etmeniz gerekeceğinin farkında mısınız?
Uzman danışmanlık şirketleri bir yabancı partner ile iş ilişkisine girmeden sıkı bir ‘vetting’ öneriyorlar. Hatta bunlardan biri bu konuda neler yapılması gerektiği konusunda geliştirdiği bir metodolojiyi pazarlıyor. Metodoloji kurumun bilançolar ve kar-zarar cetvellerine bakıyor ama daha çok red-flag dedikleri tehlike işaretlerini arıyor. Bakın neleri araştıracakmışsınız (kısaltarak veriyorum): İş ilişkisine girme olasılığı olan kurum için şu sorulara açık cevaplar isteniyor:
1. Kurum kim tarafından temsil ediliyor? Bu kişi veya kişiler kimdir? Özgeçmişleri nedir? Temsil ettikleri kurumun iş portföyü nedir? Geçmişi ne kadardır? Varlığını neye borçludur? Kurum sizinle ne zaman ilgilenmeye neden başlamış? Söyledikleri beklentilerin dışında başka beklentileri olabilir mi?
2. Kurumun sahipleri kimlerdir? Yöneticileri ve kurumun dış ilişkileri ve işleyişini etkileyecek bireyler kimlerdir? Özgeçmişleri nedir? Kurumun sizle yapacağı iş birliğinde menfaat çelişkisi ihtimali var mıdır? Kurumun veya sahiplerinin geçmişte iflas, mali sıkıntı, ulusal veya uluslararası soruşturma, dava gibi sorunları var mıdır? Kurumun dava konusu olmasa bile uluslararası çalışma normlarından sapmış olduğuna dair söylenti veya kayıt var mıdır?
3. Kurumun veya sahiplerinin, yöneticilerinin ve kurumun dış ilişkileri ve işleyişini etkileyecek bireylerin adları rüşvet, para aklama, terör örgütleri veya organize suç örgütleriyle iş birliği gibi konulara karışmış mıdır?
4. Kurum veya sahipleri, yöneticileri ve kurumun dış ilişkileri ve işleyişini etkileyecek bireyler herhangi bir ülkenin ambargo listesinde, sakıncalı kurumlar listelerinde yer almakta mıdır? Eğer yer alıyorlarsa gerekçeler nedir?
5. Kurum ve kurumun yöneticileri ile kurumun dış ilişkileri ve işleyişini etkileyecek bireyler hakkında sektörün güvenilir kaynaklarından olumlu referanslar var mıdır?
Şimdi gene soruyorum benim yukarıda bahsettiğim hakkında parasının hemen tamamını bir devletin resmi ihalelerinden rüşvet vererek kazandığı, işçilerinin maaşlarını ödemediği bu yüzden de binlerce işçiyle mahkemelik olduğu şeklinde dedikodular olan bu şahıs şirketiyle eşeğinizi sağlam kazığa bağlamak için fazladan gayret sarf etmeniz gerektiğini bile bile iş yapar mısınız? Cevabınız ne olursa olsun;
Sağlıcakla kalın