“Çatışma karşıtı, birlik ve bütünlüğü hatırlatacak bir nesil geliyor&quo

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

“Yaşam boyu öğrenmeye inanan toplumlar, dünyaya kendi ekseninde kurduğu ideolojik kalelerin arkasından bakmaz. ‘Belki böylesi de mümkündür’ diyebilirler. Böyle bir dünyada barışı, uzlaşıyı, hoşgörüyü tesis etmek elbette daha kolay olurdu. Sanırım benim gençlerden yana umudumun kökeninde de bu yatıyor” diyor Evrim Kuran. 

Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, Marmara Üniversitesi HR Management & Development ve Sabancı Üniversitesi Executive MBA bölümlerinde öğrenim gören Evrim Kuran, 2005 yılından bu yana kurucu ortağı olduğu Dinamo Eğitim & Danışmanlık’ta kuşaklar ekseninde iç ve dış müşteri davranışları ve işveren markalama çalışmaları yapıyor. Çeşitli ulusal ve global markaların işveren markası danışmanı olan Kuran, aynı zamanda araştırma ve danışmanlık şirketi Universum’un Ortadoğu Direktörlüğü’nü de sürdürüyor. Kuran’a genç nesillerin iş dünyasını nasıl değiştireceğini sorduk. İşte cevapları: 

"BÖYLESİ DE MÜMKÜNDÜR" DİYEBİLMEK 

► “Yaşam boyu öğrenciyim” diyorsunuz. Herkesin bu sözü söylediği bir dünya nasıl olurdu? 
Bana öyle geliyor ki; yaşadığımız coğrafya öğrenen zihinlerden çok, yargılayan zihinlere ev sahipliği yapıyor; bunun bedelini de ülkece yaşadığımız toplumsal travmalar aracılığıyla ödüyoruz. Yaşam boyu öğrenmeye inanan toplumlar, dünyaya kendi ekseninde kurduğu ideolojik kalelerin arkasından bakmaz. “Belki böylesi de mümkündür” diyebilirler. Böyle bir dünyada barışı, uzlaşıyı, hoşgörüyü tesis etmek elbette daha kolay olurdu. Sanırım benim gençlerden yana umudumun kökeninde de bu yatıyor.

► Y kuşağı ile çalışmanın farklı yönleri neler? Y kuşağının öncelikleri neler? X kuşağı ile karşılaştırıldığında temel farklılıkları neler? 
Türkiye’de yaşayan 77,5 milyon kişinin yüzde 35’i 1980-99 yılları arasında doğan gençlerden, yani Y kuşağından oluşuyor. 2025 yılına geldiğimizde, yani sadece 10 sene sonra, tüm dünyada, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde toplam çalışan nüfusun yüzde 65’i bu jenerasyon olacak. Ekonomiye yön verecek çok büyük bir gruptan bahsediyoruz. Komüniteye ait olma talebi, paylaşım, haz odaklılık, süreçten keyif alma ve takım bilincini yansıtan bu kuşağın iş yaşamına yönelik tutumu, kendinden önceki X kuşağından oldukça farklı. 1965-79 yılları arasında doğanlar olarak varsaydığımız X Kuşağı, kuşak döngüsününde bireyciliği temsil eden bir grup. Paraya daha fazla odaklanan bu kuşağın kadınlarının da iş gücüne daha fazla katılmaya başlaması ile X jenerasyonu daha az çocuk sahibi olunan bir dönem olarak tarihte yerini alıyor. X jenerasyonunun işe dair tutumunu şu sözcükler özetliyor: “Yaşamak için çalışmak!”. Y’ler için ise durum farklı. Onlar iş yaşamında “İş ve yaşam dengesi” diye bir talebi çoktan yerleştirdiler bile.

► Y kuşağının yönetime geçmesi, hangi temelleri yerinden oynatacak? Ya da oynatabilecek mi? 
Y Kuşağı pek çok şirkette orta kademede, az sayıda şirkette ise üst kademe yönetici seviyelerine geçmeye başladı bile. Zaten geleneksel iş dünyasının empoze etmeye çalıştığı temeller ya da taşlar epey bir zaman önce yerinden oynamaya başlamışken, Y jenerasyonunun liderlik görevlerine gelmesi ile yönetim anlayışına bambaşka bir perspektif geliyor. Bu sebeple artık yönetmek yerine “yönetişmek” meselesine odaklanmalıyız diye düşünüyorum. Onlara bir şey yapılmasını değil, onlarla bir şey yapılmasını isteyen gençlerden bahsediyoruz. Yönetmek eyleminin artık dönüşmesi, işteş bir hal alması gerekiyor. Katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışı yansıtan bir yönetim anlayışından bahsediyorum. Y Kuşağı liderler işte bunu başarıyor ve daha da fazlasını yapacaklar. Yeni nesil yönetim anlayışında artık yargılamak yerine dinlemek, cezalandırmak yerine söz hakkı vermek; sindirmek yerine dahil etmek daha fazla yer bulacak. Her şirketin ‘en önemli müşterilerimiz iç müşterilerimiz, en önemli marka elçilerimiz çalışanlarımız’ anlayışını benimsemesinin zorunlu olduğu bir dönemi tetikleyen Y kuşağının liderliğinde şirketler için artık kurumsal markaları, tüketici markalarının yanı sıra işveren markaları da çok önemli bir hal alacak. 

► İnsanların büyüdükçe “tek tip” olmaya başladıklarını düşünüyor musunuz? 
İnsanların büyüdükçe statüko tuzaklarına düşme, ortalama vasatlık sularına sürüklenme eğiliminin artabileceğini düşünüyorum. Özellikle bizimki gibi gelişmekte olan toplumlarda ayakta kalmaya çalışan bireylerin yaşam mücadelesinin tam tanımı bu. Tek tip evlat, tek tip vatandaş, tek tip çalışan yaratmak veya olmak bir tercih; ama yirmibirinci yüzyılda geçerli olamayacak bir tercih. İlk etapta güvenli liman gibi görünebilir, ama gerçek değer çeşitlikte ve farklılıkların zenginliğindedir. 

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE SADELEŞME DEĞER KAZANACAK 

► Bir de Z kuşağı geliyor. Onlar nasıl bir dünya istiyorlar? 
2000’den sonra doğduğu ve 2018 ya da 2020’ye dek dünyaya gelecekleri varsayılan Z kuşağının en büyüklerinin bugün 15 yaşında ve kısa bir süre içerisinde onlar da iş yaşamında yerlerini almaya başlayacaklar. Pek çok markanın mevcut tüketicileri halihazırda bu kuşak. Z kuşağı, daha derin duygusallığı, spiritüel zekayı, uyumu ve normlara adapte olma eğilimini temsil ediyor. Bir başka deyişle takipçi kuşak. Yani liderlikten çok takipçiliği çalışmamız gereken bir dönemin eşiğindeyiz diye düşünüyorum. Y kuşağı ile önemli farklılıklarından biri de, kısa dikkat-kısa odak kuşağı olan Y’lerle kıyaslandığında bu kuşağın odaklanma konusunda daha etkin olabileceği. Kuşak teorisine göre Z kuşağı “Artist/Sanatçı” arketipinin bir yansıması. Buna uygun biçimde, inanç sistemi oldukça kuvvetli, duygusal, soyut kavramlara ilgili, önceki nesle oranla daha uzun süre odaklanabilen, çatışma yanlısı olmayan, felsefi alanda daha meraklı olabilecek bir nesilden bahsediyoruz. X kuşağının kuvvetli bireycilik anlayışı, Y’de yerini topluluğa ait olma bilincine bırakıyor. Z’ye gelindiğinde ise çatışma karşıtı bir kuşak olacakları öngörülen bu nesil birlik, bütünlük ve barış kavramlarını iş dünyasına yeniden hatırlatacağa benziyor. Y jenerasyonunun meydan okuduğu geleneksel kavrayışlar, Z kuşağının yepyeni talepleri yükseltmesine yol açacak bence. Yakın gelecekte, sadeleşmenin, sürdürülebilirliğin, girişimciliğin, sivil toplum inisiyatifl erinin değer kazanacağını; doğa dostu ürünler, barışçıl bir dil ve yaratıcı zekanın her zamankinden daha kıymetli olacağını düşünüyorum.

'Kadınlar oyunu eril dünyanın kurallarıyla oynamak zorunda bırakıldı'
“Türkiye’de iş dünyasında kadının adı olduğuna inanıyorum ben. Bence esas mesele Türkiye’de iş dünyasına adını yazdırabilmiş kadınların anaç, dişil enerjileri ve dokunuşları ile değil erilleşmiş, sertleşmiş, agresifleşmiş, daha ziyade erkek enerjisini yansıtan bir duruşla ayakta kalmak zorunda bırakılmış olması. Oyunu eril dünyanın kurallarıyla oynamak zorunda bırakılmış olmaları. Çünkü ne yazık ki Türk kadını için kamusal alana çıkmanın en güvenilir yolu bir miktar erilleşmek. Temsil edildiği bakanlığın isminden bile ‘KADIN’ sözcüğü çıkarılan bir ülkeden bahsediyoruz. Bireyler olarak ve hatta önce kadınlar olarak kozmetik duyarlıkları bırakıp kadın olmayı, kız kardeş olmayı, dayanışmayı seçerek büyük dönüşümleri tetikleyebiliriz. Kutsal olmayı anne olmaktan once insan olmakla ilişkilendirerek, sadece bu yıl ve şimdilik kadın cinayetlerinde katledilen 166 kadının her biri için aynı samimiyetle gözyaşı dökmeyi öğrenerek, ama hepsinden önemlisi kadınlar olarak kadın kimliğimize cesaretle sahip çıkarak görünmez bariyerleri yıkabiliriz.

İnsanı 'kaynak' değil, 'kıymet' olarak görmek gerek
“Her sene Türkiye’de 40 binin üzerinde gençle yaptığımız araştırmaların ortaya koyduğu bir durum var: Şirketler 21. yüzyılda varolmaya devam etmek istiyorlarsa insana saygı prensibini duvara veya web sitelerine yazmanın ötesine geçmeli ve bu ilkeyi yaşatmalılar. Türkiye’deki Y kuşağımız, iş yaşam dengesi dendiğinde en çok “insana saygı”yı anladığını söylüyor. İnsana saygı duymak için klasik yönetim ezberlerini bozup, insanı ‘kaynak’ olarak görmekten vazgeçip ‘kıymet’ olarak görmeye başlamamız gerekiyor. Çok sevdiğim Tom Peters, İnsan Kaynakları Departmanı yerine İnsanı Mümkün Kılma Departmanı dememizi öneriyor.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar