Cash Flow

Güven BORÇA
Güven BORÇA NASIL YAPMALI [email protected]

Şirketlerde yöneticilerin, finansçıların, yatırımcıların kullandığı çok sayıda mali tablo üretilir. Bunlar arasında en temel üç tablo öncelik sırasına göre şunlardır:

1. Kâr-zarar (P&L)
Satış Geliri - Maliyet/Masraf = Kâr

2. Bilanço (Balance Sheet)
Aktif = Pasif (+özkaynak)

3. Nakit akış (Cash Flow)
Faaliyet + Yatırım + Finans

Yani bize kurumsal iş dünyasında öğretilen buydu. Çalıştığım global şirkette sorumlusu olduğu markaların kâr-zarar tablosunu pazarlama hazırlardı. Yönetime yaptığımız her türlü yeni ürün, kampanya vs. teklifinin ekinde o markanın dönemsel kâr-zarar tablosunu sunardık. Bilanço ve nakit akış hakkında da fikrimiz olurdu ama önceliğimiz “faaliyet kârı” idi. Yani yaptığımız esas işten para kazanıyor muyuz ve bu sürdürülebilir bir durum mu? Patron parayı repoya yatırmış, borç veya teşvik almış, bizi ilgilendirmezdi.

Ancak takip eden dönemde danışmanlık hizmeti verdiğim yerel şirketlerin neredeyse hiçbirinde bu detayda bir çalışmaya şahit olmadım. Peki neydi bizim şirketlerin yönetime esas tabloları? Yukarıdaki sıranın tam tersi. Öncelik nakit akışı ve cari hesaplar. Sonra bazıları bilançoya bakar, sağlam bir kâr-zarar tablosu yapan ise azdır.

Yurdumun küçük işletmelerinde, özellikle perakendede gelir-gider dengesini tutturmak tek konudur. Küçük esnaf kasaya giren her kuruşu, örneğin satışlardan alınan KDV’yi kendi parası olarak görür. Neredeyse hiçbir esnaf KDV hariç hesap yapmaz, o KDV’yi ödememenin yolunu arar. Haklıdır da çünkü sektörde dengeler öyle kurulmuştur. KDV öderse rekabet edemez. Bazı sektörlerde vadeler iki yıla kadar uzamışsa, sebebi bu bakış açısıdır

Peki büyükler nasıl? Çok kurumsal şirketler dışında ağırlık benzer kafadadır. Şirketlerinin borç ve alacaklarını, stoklarını takip ederler ve kararları ona göre alırlar. Döviz kurlarını, faiz oranlarını çok iyi bilirler ama detaylı bir kâr-zarar tablosu üretebilen azdır. Malı uzun vadeli alıp kısa vadeli satarak nakit akışını sağlayabildikleri ve arada artan parayla biraz mal mülk alabildikleri sürece kendilerini başarılı görürler. Son dönemde ticarette vadeler nasıl uzadı farkındasınız. Makro ekonomik faktörler de etkiledi ama kök sebebi budur; faaliyet kârından ziyade günü kurtarma ve çarkı çevirme önceliklidir.

Peki şirketler böyle de bizde devlet nasıl yönetiliyor? Maalesef aynı şekilde. Bir yerlerden para bulunduğu, maaşlar ve hak edişler ödendiği sürece sorun yoktur. Borç nasıl artmış, uzun vadede ülke nasıl bir taahhüt altına girmiş, bu iş sürdürülebilir mi, siyasilerin derdi olmaz. Türkiye’de devletin teşvikleri de, “nefes” kredileri de günü kurtarma amaçlıdır. İşin özüne, verimliliğe, sürdürülebilirliğe bakılmadan, çark dönsün diye para pompalanır.
Devletin yaptığı yatırımlarda da genelde bir öngörü ve sağlam fizibilite yoktur. Örneğin kamunun şu konulardan birinde ciddi bir analizi varsa hakikaten çok şaşıracağım;

- Önümüzdeki on yıl için beklenen kara, hava ve deniz taşımacılığı yolcu rakamları
- Önümüzdeki yirmi yıl Türkiye’de hangi branşlarda ne kadar üniversite mezununa ihtiyaç olacağı
- İller ve sektörler bazında, nüfusa ve gelire orantılı olarak optimum perakende satış alanları
- Tarımsal üretim tahminleri ve tarıma verilen desteklerle beklenen getiri arasındaki ilişki
- Yurt dışında ülkemizle ilgili algı ve bunun hangi bütçelerle ne kadar değiştirilebileceği
gibi…

Bunları alt alta koyduğumuzda ortaya çıkan şey hesapsız kitapsız yol, köprü, otogar, havaalanı, üniversite, fabrika ve AVM yatırımları ve dağıtılan popülist teşviklerdir. Türkiye’yi bu hale getiren ise, küresel güçlerin desteğiyle şans bulan vasat merkez sağ iktidarlardır. Büyük ağabeylerin bu işteki çıkarını ve numaralarını merak edenler “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabını okuyabilir.

Peki neden bu kaderi değiştiremeyiz? Çünkü ülkemiz politik ortamında kariyer şansı bulan solcular nakit akış tablosunu dahi anlamazlar. Gelir gider dengesini yönetemezler çünkü “memurdurlar”. Bu işlerden anlayanlar ise sahaya girmez veya giremez bir şekilde. Millet de “bunlar hiç olmazsa parayı bulup benim emekli maaşımı ödüyor, üstüne de yollar yapıyor” diye oyu sağa basar.

Son erken seçim kararı da bu yazıdaki tespitin teyididir. Yıllardır sürdürülen taktik seviyedeki popülist politikaların ekonomik açıdan sürdürülebilir olmadığı görülmüş ve işler iyice sarpa sarmadan seçime gitmek gerekmiştir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ballı Fındık 10 Aralık 2018
İstanbul Havalimanı 19 Kasım 2018
Çerez işler 05 Kasım 2018
Futbol dünyası 22 Ekim 2018
Fizibilite (2) 24 Eylül 2018
Turizmde yeni fikirler 10 Eylül 2018
Fizibilite 03 Eylül 2018