Çarşambadan belli olan perşembe geldi çattı
Uzunca bir süredir 2024’ün ikinci yarısının hem şirketler için hem de hanhalkı için zor geçeceğini yazıp çiziyoruz. İşte şimdi o ikinci yarı geldi ve zorluklar başladı.
Bu noktada bir şokla karşılaşmışız ya da beklenmeyen bir durum gerçekleşmişçesine verilen tepkileri anlamakta güçlük çekiyorum. Türkiye tarihinin en büyük parasal sıkılaştırmalarından biri yaşanıyor, her alanda öncelik tüketimin ve ithalatın kısılması, devamında da enflasyonun düşürülmesiyken bu politikadan toplumun farklı kesimlerinin zarar görmeden çıkmasını beklemek çok iyimserlik olurdu. Hele ki yine Türkiye tarihinin en gevşek politikalarından birinden çıkmışken yeni duruma hemen adaptasyon beklemek de pek gerçekçi görünmüyor.
Buradaki tek olumlu faktör, önceki gevşek politika döneminde tasarruflarını artırabilen hanhelkı (artırabildiyse), sermayesini güçlendirebilen şirketler(güçlendirebildiyse) bu dönemi biraz daha az hasarla geçiriyorlar/geçirecekler. Zaten bu sebeple bu köşede aylar öncesinden bugünlerin geleceğini ve önlemlerin şimdiden alınması gerektiğini yazdım. İlgilenenler 28.12.2023 tarihli “İki Farklı 2024”* yazıma bakabilirler. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi.
Enflasyon raporundan al haberi
Reel sektör ve hanehalkındaki durumun vehameti yavaş yavaş görünür olduğundan ve muhtemelen yılın devamında şartlar daha da ağırlaşacağından Merkez Bankası da son enflasyon raporunda bu risklere özellikle dikkat çekmiş ve geniş yer ayırmış.
Raporda içindeki kutulardan “Ekonomik aktivite ve kredi riski” başlıklı olanda ekonomik büyüme, kredi büyümesi ilişkisi ve tahsili gecikmiş alacaklar/karşılıksız çek-protestolu senetler arasındaki ilişkiye bakılmış. Ana fikri en başta söyleyeyim; TCMB 2021 sonrası dönemin genişleyici politikalarının hanehalkını ve reel sektörü çok ciddi şekilde desteklediğini, bu kesimlerin yastıklarının sağlam olduğunu ve 2024 sıkılaşma döneminden çok büyük yaralar almadan çıkacaklarını iddia ediyor.
En azından şimdiye kadarki veriler bunu ima ediyor. Fakat bu sonuca varmak ve bu kutuyu yazmak için biraz erken olduğunu düşünüyorum. Sıkılaştırıcı politikanın olumsuz gecikmeli etkilerinin olabileceğini ve bunların henüz görülmemeiş olabileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Nitekim bu hafta açıklanan istihdam rakamlarında da bu olumsuz gidişatın başladığını gördük.
Zorunlu – ihtiyari tüketim ayrımı
Yukarıdaki hikayeyi destekleyen bir başka çalışmaya da “Parasal Sıkılaşma ve Kart Harcamalarının Gelişimi” adlı kutuda yer verilmiş. Bildiğiniz gibi faizleri artırmanın, sıkılaştırmayı bu derece yüksek yapmanın en büyük sebebi iç talebi dizginlemekti.
İç talep dizginlenecek ki fiyatlar üstündeki talepten kaynaklanan baskı azalsın. Diğer taraftan da ithalat düşsün ve cari açığımız yönetilir seviyeye gelsin/rezervlerimiz güçlensin. İç talebin düşüp düşmediğini gösteren en önemli unsurlardan biri de kredi kartı harcamaları. Ülkemizde maalesef önce harcama sonra ödeme alışkanlığı yer etmiş durumda.
Gelişmiş ülkelerde önce kazanma, sonra harcama eğilimi daha yüksek. Bizde kredi kartı yoğun kullanılırken, Avrupa’da debit kartlar daha ön planda. Konumuza geri dönelim. Faizler arttığında, kredi kartlarının limitleri dolduğunda, hanehalkı kredi kullanamaz olduğunda ilk vazgeçeceği tüketim malları ihtiyari olanlardır. Yani olmasa da olur ya da keyfe keder dediğimiz mallar.
Temel ihtiyaç malzemelerinin talebi durum çok kötü olmadıkça ya düşmez ya da çok az düşer. TCMB de kredi kartı harcamalarına bu gözle bakmış. Gıda, sağlık, yakıt, yemek gibi harcamaları zorunlu; elektronik, araba kiralama, kuyumculuk gibi harcamaları ihtiyari olarak sınıflandırmış. Son sıkılaşma döngüsünde hem zorunlu hem de ihtiyari harcamalarda istenen soğumanın çok gecikmeli olarak gerçekleştiği ortaya çıkmış durumda.
Ancak 2024 Mart’ta ihtiyari harcamaların gerilediği, zorunlu harcamaların da yataya geçtiğini görüyoruz. Bu bulgu enflasyonla mücadele ve politikaların işe yaraması açısından olumlu olsa da, hanehalkı ve reel sektör için çok iyi şeyler göstermiyor. Belki bu yazının konusu değil ama baherttiğim ayrışma ve sonuçların etkisini halka açık şirketlerin hisse senedi performanlarında da görüyoruz. Bundan sonra asıl soru; “Bu sıkılık düzeyi ne kadar devam edecek? olacak.
*https://www.dunya.com/kose-yazisi/iki-farkli-2024/714705