Cari dengede fazla vermenin bir bedeli var
Türkiye cari işlemler dengesinde öyle kolay kolay fazla verebilen bir ülke değil. Döviz kazancımız giderimizden genellikle hep daha az ve son yıllarda sayılı üç beş ay dışında fazla vermiş değiliz zaten. Ama geçen hafta Merkez Bankası’nın açıklamasından ağustos ayında Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak 2.6 milyar dolar cari fazla verdiğimizi öğrendik.
Bir ayda böylesine rekor düzeyde fazla vermemizin altında yatan etkenleri bir önceki yazımızda özetlemeye çalıştık. En başta gelen neden, ithalatın çok hızlı düşmesine bağlı olarak ticaret açığının azalmasıydı. Ayrıca turizmde de iyi bir yıl yaşıyorduk ve bu kalemden elde edilen gelirde de kayda değer bir artış vardı.
Cari işlemler dengesinde eylülde de yine fazla verebiliriz. Eylül ayının dış ticaret verileri TÜİK tarafından henüz açıklanmış değil, ancak Ticaret Bakanlığı verilerine göre geçen ayki dış ticaret açığı yalnızca 2 milyar dolar civarında. Geçen yılın eylülündeki açığın 8 milyar dolar olduğunu hatırlatalım. İşte ticaret açığının böylesine daralmasının etkisiyle cari denge açısından eylülün de iyi geçtiği ortada.
Ya o bedel?
Ne var ki, dış ticaret açığının küçülmesinin, buna bağlı olarak cari işlemler açığının azalmasının ya da fazla vermesinin bir bedeli var.
Her ne kadar Ticaret Bakanlığı idari kayıtlarına göre ihracatta eylül ayında yüzde 23’e yaklaşan bir artış kaydedilmişse de bu durum geçici bir iyileşme olmaktan öteye gitmiyor. Döviz kurunun böylesine artması ve bu yıla baz oluşturan geçen yılki ihracatın görece düşük olması yüzde 23’lük bu artışı sağlamış bulunuyor.
Bir başka ifadeyle ticaret açığımızdaki küçülme süreklilik arz eden bir ihracat artışıyla değil, çeşitli nedenlerden kaynaklanan ithalat gerilemesiyle sağlanıyor.
O zaman şapkayı önümüze koyup düşünme zamanıdır; bu ithalat azalmasının bedeli, bedelleri ne olacak, diye...
İşsizlik artışı kaçınılmaz
En masum görülen ilacın bile yan etkisi vardır... Şimdi biz de ekonomide bir dizi önlemi uygulamaya koyuyoruz. Ekonomiye ilaç enjekte ediyoruz bir bakıma. En önemli yan etkinin ne olacağını yeni ekonomi programını açıkladığı konuşmasında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dile getirmişti zaten. Albayrak, işsizliğin bir süre yüksek seyredeceğini söylemişti.
Dış ticaret açığının daralmasını, buna bağlı olarak cari açığın küçülmesi hatta fazla verir hale gelmesini ekonominin dengelenmeye başladığı şeklinde okuyoruz.
Bu dengelenmenin bedeli çalışana çıkacak, çıkıyor da nitekim.
Haziran, temmuz, ağustos ortalamasını gösteren temmuz ayına ait işgücü istatistikleri bugün açıklanacak. Bakalım işsizlik oranını hangi düzeyde göreceğiz. İşsizlik oranının geçen yılın temmuzunda yüzde 10.7, bu yılın haziranında ise yüzde 10.2 olduğunu hatırlatalım.
Büyüme çok yavaşlayacak
Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında yüzde 6.2 büyümüştü. Yeni ekonomi programında yılın tümü için tahmin edilen büyüme ise yüzde 3.8. Yani buna göre yılın ikinci yarısında yüzde 1.8’lik büyüme öngörülmüş oluyor.
GSYH’nin üçüncü çeyrekte de küçük bir artış göstereceği, son çeyrekte ise bir daralma beklendiği tahminleri giderek daha çok taraftar buluyor. Zaten ithalattaki yavaşlama da bunun öncü göstergesi değil mi?
Yarın bir başka önemli veri açıklanacak. Ağustos ayının sanayi üretiminde nasıl bir değişim gerçekleştiği görülecek. Bu yıl Kurban Bayramı tüm haftayı kapladığı için işgünü sayısı açısından geçen yıla göre bir dezavantaj var ve bu da sanayi üretimini bir şekilde mutlaka etkilemiştir. Dolayısıyla ağustos ayı için takvim etkisinden arındırılmış üretim daha bir önemli. Bakalım yarın nasıl bir oran göreceğiz...