Cari dengede ayar kaçtı mı?

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Türkiye’de cari açık serisi devam ediyor. TCMB verilerine baktığımızda kasım ayında Türkiye’de cari açığın 3,67 milyar dolar; 12 aylık cari açığın ise, 45 milyar dolar olarak gerçekleştiğini gördük. Dolayısıyla 13 aydır devam eden cari açık Ağustos 2018’den itibaren en yüksek seviyesine ulaşmış oldu. Üzücü…

Peki bu durum Türkiye’de cari dengede ayarın kaçtığı anlamına gelir mi?

Aslında hayır. Çünkü ayar değil ama buna bir eğilim olarak bakacak olursak bu sorunun cevabı hayır. Çünkü cari açık bugünün ya da kısa vadeli bir dönemin değil ülkemizin kronikleşmiş en kilit sorunlarından biri.

Ülkemizde ne zaman yüksek büyüme hedeflenilse, bu hastalıklı durum daha da ağır bir hal alır. Cari açık ile büyüme ilişkisine bakıldığında Türkiye’de yıllar itibariyle ters bir korelasyon olduğu gözlemlenebilir. Bu tersine ilişki-yakın tarihte pandemiden çıkış sürecinde- 2021 yılında kırıldı sadece. Pandemiden çıkış döneminde Türkiye hem baz etkisi ile yüksek bir büyüme kaydederken hem de cari fazla verdi.

Bu nasıl gerçekleşti?

Yıllar itibariyle süregelen tabloda, büyümenin olduğu dönemlerde yüksek bir cari açık, daralmanın olduğu dönemlerde ise cari fazla verilmesi gibi bir durum yaşanırken; cari açık problemi nasıl oldu da pandemiden çıkış döneminde neredeyse unutulmaya yüz tuttu? Bugün ise, neden eski keskinliği ile geri geldi?

Öncelikle 2021’de bu kronik sorundan yani cari açık türbülansından nasıl çıkıldığı konusuna bakalım:

Pandemi koşullarının meydana getirdiği tedarik zinciri daralması, Türkiye’nin kara lojistiği ve imalat sanayiindeki becerisi ile birleşince hem büyüme gerçekleşti hem de cari fazla tarafında olumlu yönde bir dinamizm yaratılmış oldu. Bu durum tam da cari fazlaya dayanan bir ekonomik dönüşüme geçilmesi için fırsat yaratıyordu ki Rusya – Ukrayna savaşının başlaması tüm dengeleri yeniden alt üst etti diyebilirim.

Bugüne geldiğimizde, geçici dış ticaret rakamlarından görüleceği üzere büyümede ivme kaybına uğrayan bir ihracat, buna karşın her geçen gün artış kaydeden bir ithalat var.

İhracat tarafında 2022’de artan bir ihracat seviyesi gerçekleşmesine rağmen, olması gereken seviyenin altında kaldığını söylemem yanlış olmayacaktır. Bu durumun en belirgin nedeni azalan ihracat siparişlerinden kaynaklanmakta.

Ancak arka plana bakıldığında rekabetçi olmayan kur, içerde üretici fiyat endeksinin hala çok yüksek olması, azalan stoklar ve düşük kur nedeniyle ithalatın hızlanması hem ihracatı olumsuz etkileyen hem de ithalatı ivmelendiren, dolayısıyla cari açığı da tetikleyen faktörlerin başında sayılabilir.

Diğer taraftan küresel arenada yaşanan enerji fiyatları karmaşası ve enflasyon, sıkı dolar ekonomisi ve beraberinde getirdiği adeta tıkanmış yatırım ortamı sadece konvansiyonel para politikasından ayrışmış Türkiye’ye değil, dünyanın özellikle gelişmekte olan ekonomiler tarafına önemli sorunları yaşatmaya devam ediyor.

Dolayısıyla cari açığı sadece Türkiye’nin iç dinamikleri ile değil dış faktörleri de ele alarak birlikte değerlendirmek gerekiyor. Ama en özet hali ile ülkemizde oluşan cari açık için söylenebilecek olan; Türkiye’de uygulanmakta olan sermaye birikimi modelinin bir sonucunun olduğu ve en önemli nedeninin ticaret açığı olduğudur. Sermaye birikimi modeli değiştirilmeden bu sorunun ortadan kalması pek mümkün gözükmemekte.

2023’te bizi neler bekliyor?

Ticaret Bakanlığı anketine göre; 2023 yılı birinci çeyrek ihracat beklenti endeksi bir önceki çeyreğe göre 12,1 puan azalarak 96 oldu. Aynı dönemde ithalat beklenti endeksi ise 12,4 puan artarak 126,1’e yükseldi. Bunlara ilave olarak ihracatta ithal bağımlılığın azaltılmaması, fiyata duyarlı katma değeri düşük üretim ise iç dinamizm açısından sorun teşkil ediyor.

Dış faktörler arasında ise, Avrupa’da beklenen resesyonun gelmesi, Çin’in virüs kısıtlarına son vermesiyle oluşacak emtia fiyat baskıları ve lojistik maliyetlerinde yaşanması olası düşüşün, ticaretin yeniden Asya’ya kaymasına bir sebep oluşturması, cari açığın daha da artabileceğinin nedenleri arasında gösterilebilir.

İçeride ve dışarıda oluşan ve oluşması muhtemel durumlara bakarak 2023 yılında cari açığın artış eğiliminde olacağını söyleyebilirim.

Cari açık nasıl finanse ediliyor ve nasıl finanse edilecek?

Ülkemizde cari açık genellikle iç ve dış borçlanma yoluyla finanse edilmektedir. Finans hesabı ile finanse edilemez ise net hata ve noksan hesabıyla finanse edilmekte.

Cari açık finansmanı için en tehlikeli olanı, portföy yatırımları ile (bilinen tabir ile sıcak para girişleri ile) finansman sağlanmasıdır. En doğru yöntem, en ideal yol ise, doğrudan yatırımların çekilmesi yoluyla finansman sağlanmasıdır.

Mevcut cari açığının finansmanını değerlendirdiğimizde, TCMB’ye gelen swap ve depo hesapları yoluyla finans hesabından bir miktar karşılandığı; açıklanan finans hesabı kompozisyonunu değerlendirdiğimizde ise, doğrudan yatırımlardan kaynaklanan net girişlerin 775 milyon dolar olarak kaydedildiğini, portföy yatırımlarından da 538 milyon dolar tutarında net giriş kaydedildiğini görüyoruz. Yine, kasım ayında net hata noksan girişinin de devam ettiğini de izledik. TCMB verilerine göre, kasımda 899 milyon dolarlık net hata noksan girişi yaşandı. Böylelikle 11 ayda Türkiye ekonomisinde net hata noksan girişi 22,3 milyar dolar olarak gerçekleşmiş oldu.

Son olarak yazımı şöyle bitirmek isterim; cari açığı riskleri büyüterek ve çözümleri erteleyerek de çok uzun yıllar sürdürmek mümkün. Ama bu şu anlama gelmiyor “kriz yaşanmadan cari açığı uzun yıllardır sürdürebiliyorsak, cari açığımız sürdürülebilir olmuştur”. Cari fazla veren ülkeler, kaynak transferi yapmaya gönüllü oldukları müddetçe cari açık sürdürülebilir gözükse de böyle bir bağımlılık ilişkisi sonsuza kadar sürmeyecektir.

Türkiye büyümek istiyor. Daha fazla cari açık, ülkeye yurtiçi tasarruflardan çok yatırım yapma olanağı da sağlıyor. Yani daha fazla cari açık, daha fazla yatırım ve daha çok büyüme anlamına geliyor. Büyüme ise, ödünç alınan kaynakların ileride rahat bir biçimde ödenebilmesine de olanak tanıyor. Bu açıdan bakıldığında büyüme olan bir ekonomide cari açık oluşması bir sorun gibi değil, doğal bir sonuç olarak görülebiliyor. Ama yukarıda da değindiğim gibi cari açık yönetiminin -yani finansmanın- sürdürülebilir olması şart.

Dolayısıyla, ihracatın ithalata bağımlı olduğu ülkemizde cari açık bir kader gibi lanse edilse de, Çin örneğine bakmak yararlı olacak. Bilindiği üzere, Çin’de de ihracat çoğunlukla ithalata bağımlı. Ama Çin çoğunlukla cari fazla veriyor. Çünkü ara mallarını bir katma değer yaratarak ihraç ediyorlar.

Ülkemiz tarafında da, yaptığımız her ara malı ithalatına minumum yüzde 20’lik bir değer katarak ihracat gerçekleştirebilirsek cari açığın oluşmasına bir neden kalmayacaktır. Peki yazıldığı kadar kolay mı? Elbet değil… Ama yapılması şart mı? Kesinlikle evet…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar