Cari açıktaki küçülme yetersiz!…
Bu yılın ilk çeyrek dönemine ilişkin ödemeler dengesi verileri en kötünün geride kaldığı yönünde herhangi bir bilgi içermiyor. Finansal piyasaların son bir buçuk aylık dönemde neleri fiyatladığını anlamak da kolay olmuyor. Evet cari açık bir önceki yılın aynı dönemine göre ilk çeyrekte 5.1 milyar dolar azalarak 11.46 milyar dolar düzeyine gerilemiş; fakat dış gerilemenin 3 milyar doları altın ticaretinden kaynaklanmış. Cari açıkta sermaye girişleriyle değil, 6.6 milyar doları menşei belirsiz net hata ve noksan girişleri yanı sıra 4.9 milyar doları ise döviz rezervlerinden kullanımı ile finanse edilebilmiş… Bu durumda döviz kuru ve faizlerde yaşanan eğilimlerin ödemeler dengesindeki düzelmeden kaynaklanmadığını dikkate almak gerekiyor.
Altın hariç cari açık 15.2 milyar dolardan 13 milyar dolar seviyesine gerilemiş. Döviz kurundaki yüksek oranlı artış, faizlerdeki sert ayarlama ve giderek ciddileşen nakit sıkışıklığına rağmen gerçekleşen bu rakam kesinlikle tatmin edici görünmüyor. İthalatta herhangi bir gerileme gözlenmezken ihracattaki artışın sınırlı kalması ve cari açığın finansman şekli olumlu düşünmeyi imkansızlaştırıyor. Dış açık finansmanında rezervlerini kullanmak zorunda kalan bir ekonomide yerli paranın değerlenmesi ve faizlerin yeniden gerilemesi normal değildir ve kesinlikle kırılganlığın azaldığı anlamına gelmez.
Basına yansıyan haberlere bakılırsa BDDK'nın taksit yasağını delen uygulamalara da yasak getirmesi, iç talebi kısmak için para ve kredi dışındaki müdahalelerin etkinleştirilmeye çalışılması bu konudaki memnuniyetsizliği özetliyor. Belli ki ihracatı artırmaktan sanki umut kesilmiş, ithalatı azaltmak için bir şeyler yapma gayreti ön plana çıkıyor. Durum böyle olunca Orta Vadeli Plan hedeflerinden süratle uzaklaşılması kaçınılmaz hale geliyor. Fakat finansal piyasalar bilançoları korumak ve günü kurtarmak adına bu gerçeği görmüyor, dış piyasaların düzeleceği hayali ve cari açık geriledi sloganı ile bindiği dalı kesiyor.
Muhtemelen küresel piyasalar bu yılın ikinci yarısında yeniden karışacak, yeni riskten kaçınma dalgaları etkili olabilecek; peki o zaman ne yapacağız ve ne tür piyasa eğilimleri yaşanacak? Döviz kuru, faizler ve ülkemizin risk primi hangi düzeylere koşacak? Bilançolar ne olacak? Enflasyon korkusu ile bu gerçeklerden kaçmak çözüm müdür?..
Küresel koşullar Türkiye'yi cari açığını süratle aşağı çekmeye, dış finansman ihtiyacını azami ölçüde azaltmaya zorluyor. Ancak etkili ve yetkili kesimler farklı bahanelerle bu fiili durumu görmezden geliyor, tedbirli olma basiretini gösteremiyor. Gerekeni yapmak, amaç doğrultusunda vatandaşları ve yatırımcıları harekete geçirmek konusunda laftan öteye gidilemiyor. Kırılgan bir ekonominin yapmaması gereken tüm hatalarda ısrar ediliyor. Dünkü ve bugünkü yanlışların geleceğimizdeki ipoteği büyümeye devam ediyor. Koşulların kendisine uymasını bekleyenlerden daha fazlasını da galiba beklememek gerekiyor!..