Cari açık ve finansman sorunu!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Bu yıl için başlangıçta öngörülen 18 milyar dolarlık cari açıkta kalınamayacağı kesinleşti ve 35-40 milyar dolar arası bir açığın söz konusu olacağı anlaşıldı ya, "bu açık finanse edilebilir mi" görüşünden yola çıkanlar, "bu açık nasıl finanse edilecek" diye sözüm ona karalar bağlayanlar yine ahkam kesmeye başladı. Uzun uzun analizler yapılıyor, hangi durumda açığın finansmanında sorun olmayacağı, hangi durumda Türkiye'nin bu açığı finanse edemeyeceği tartışılıyor.

Ne denir ki… El insaf… Kimseyi küçümsemek için söylemiyoruz ama, bir bakkal dükkanı işletenin bile farkında olmadan uyguladığı gelir-gider düzenini, akademik kariyerin son noktası olan profesörlük düzeyine gelmiş bazıları henüz kavrayamamış durumda. Diyorlar ki; "cari açık artıyor artmasına ama, açık finanse edilir, finansmanda bu yıl sorun yaşanmaz; şu şu koşullarda gelecek yıl için de bir sorun görünmüyor".

Bu görüşü yıllardan beri köşelerinde yazan, röportajlarda dile getiren akademisyenler, nasıl öğrenciler yetiştiriyor dersiniz…

Söyler misiniz; olmayan para harcanabilir mi, olmayan kaynak kullanılabilir mi?

Hep verdiğimiz örnekler var. Bir üniversite öğrencisi… Vitrinde gördüğü bir gömleği almak istese ne yapar? Ya cebindeki parayı, yani rezervini kullanır, ya kredi kartını kullanarak bankaya borçlanır, ya ailesinden ek harçlık ister, bir anlamda hibe alır veya bir sonraki ayın harçlığından kullanmış olur, ya arkadaşından borç alır, ya mağaza sahibini tanıyordur, ona borçlanır ve istediği gömleği alır. Hangi seçenek olursa olsun şu kesindir: Gömlek için yapılacak harcamanın bedeli, ya daha önceden sahip olunun kaynakla karşılanmış ya da borçlanılmıştır. Bu ikisinden biri gerçekleşmeden alım olmaz, olamaz.

Bu basit örneği bir şirkete uygulayın. Herhangi bir mal ya da hizmet almak istiyorsunuz. Nakdiniz varsa onu kullanırsınız, yoksa bankadan kredi çeker bankaya borçlanırsınız, satıcı nezdinde itibarlı bir alıcıysanız, satıcıya borçlanarak alırsınız. Ama kural değişmez, malı aldığınızda finansmanı da eş zamanlı olarak sağlamış durumdasınız. Ya nakit kullanarak, ya borçlanarak.

Ülke için de durum aynı. Örneğin, olmayan parayla ithalat yapılır mı, faiz ödenir mi, yurtdışında yatırım gerçekleştirilir mi, Türk vatandaşları turistik seyahatleri için harcama yapabilir mi?

İlk beş ayda cari işlemler dengesi kapsamında 77.4 milyar dolarlık döviz giderimiz olmuş. Bu giderin yaklaşık 65 milyarı ithalat. Aynı dönemdeki döviz gelirimiz ise 60 milyar dolar. Gelirin de yaklaşık 49 milyarı ihracattan oluşuyor.

Döviz gelir ve giderinin farkı olan 17.4 milyar dolar cari açığımız. Bu beş aylık dönemde finansman kalemlerindeki giriş 16.7 milyar, net hata noksan da pozitif 694 milyon.

Yani cari açıkla finansman hesabı birbirine eşit, zaten eşit olmak zorunda. Bir başka ifadeyle ödemeler dengesinin toplamı her zaman için sıfırdır. Başka türlüsü de olamaz.

Cari açığın finans hesabından büyük olması, yani açık verilmesi ama bunun finanse edilememesi düşünülemez. Eğer örneğin çok ithalat yapmak isterseniz, ama bunu gerçekleştirecek dövizi bulamazsanız, ki Türkiye bunu bir dönem çok yoğun bir şekilde yaşadı, o zaman kıtlaşan döviz pahalanır, kur yükselir. Sonuçta o fiyattan döviz alabilen ithalat yapar, ama "ithalat yaptık, bak döviz bulamıyoruz, bulsak da alamıyoruz" durumu söz konusu olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar