Cari açık sorununu da çözdük; sıradaki gelsin!
Cari işlemler dengesinde iki aydır üst üste fazla veriyoruz. Ağustostaki 1.9 milyar dolarlık fazladan sonra eylülü de 1.8 milyar dolar fazlayla geride bıraktık.
Gerçi ağustos için daha önce 2.6 milyar olarak açıklanan fazla revize edildi ve 1.9 milyara çekildi ama bu tutar da elbette önemli bir düzeye işaret ediyor.
Yani cari işlemler dengesinde iki ayda 3.7 milyar dolar fazla verdik.
Böylece dokuz aydaki cari açık 30 milyar dolara, eylül sonu itibarıyla yıllık açık da 46 milyar dolara inmiş oldu.
Ekonomik anlamda bundan daha fazla mutluluk verecek nasıl bir gelişme olabilir ki? Baksanıza müzmin cari açık sorunumuzu da neredeyse çözdük. Artık cari açık değil, cari fazla veren bir ülke konumuna geldik. Bu ne demektir bilir misiniz; Türkiye artık dış borçlarını hızla kapatan, döviz ihtiyacı neredeyse kalmayan, dışarıya kredi açabilecek duruma yükselen bir ülke olacak demektir.
Yoksa sizin de aklınıza Nasrettin Hoca’nın “Yazık oldu, tam açlığa alışacakken” diyerek noktayı koyduğu fıkra mı geliyor...
Nasıl fazla verdiğimize bakmalı
Geçen yılın eylülünde 4.4 milyar dolar cari açık vermiştik. Bu yılki fazla 1.8 milyar dolar, yani 6.7 milyar dolarlık bir iyileşme söz konusu.
Peki detaylarda ne var; açıktan fazlaya dönüşüm hangi kalemler sayesinde gerçekleşmiş, ona bakmak gerek.
Dış ticaret, ödemeler dengesinde farklı bir tanımla yer alır. Bu tanıma göre geçen yılın eylülünde 6.7 milyar dolar olan ticaret açığı, bu yıl 825 milyonda kaldı. Yani 5.9 milyar dolarlık bir iyileşme söz konusu.
5.9 milyar doların tek başına 954 milyon doları altın ticaretindeki iyileşmeden kaynaklandı. Dış ticaret verileri açıklandığında buna değinmiştik, bir kez daha vurgulamış olalım.
Cari açıktaki iyileşme 6.7 milyardı, işte bu tutarın yüzde 90’a yakını dış ticaretten geliyor.
Dış ticaret açığının nasıl bu kadar daraldığını anlamak için ise çok zeki olmak gerekmiyor. Geçen yılın eylül ayındaki ortalama dolar kuru 3.47, bu yılın eylülündeki ortalama ise yüzde 6.37. Tam yüzde 84’lük bir artış var.
Dolar kurunun böylesine artış gösterdiği bir dönemde ihracat 2.6 milyar dolar artmış, ithalat da 3.3 milyar dolar azalmış. Hem zaten kur böylesine artarken tersi olsa şaşırmak gerekirdi.
Cari açıktaki iyileşmenin yüzde 90’a yakınının dış ticaret kaynaklı olduğunu biraz önce belirttik. Kalan yüzde 10 da çok sayıdaki kalemde sağlanan iyileşmeyle oluşmuş.
Bu kalemler arasında turizmin önemli bir yer tuttuğu sanılabilir, gerçek öyle değil. Turizm geliri geçen yılın eylülüne göre bu yıl yalnızca 45 milyon dolar artmış, giderdeki azalma ise 121 milyon dolarla çok daha fazla. Böylece turizmin cari açıktaki küçülmeye katkısı toplamda ancak 166 milyon dolar olmuş.
Cari açığın bu şekilde küçülmesinden mutlu olunur mu?
Cari açığı nasıl küçülttüğümüz, iki aydır nasıl fazla verdiğimiz ortada. Döviz gelirimiz çok arttığı için değil, döviz harcamamız çok azaldığı için bu fazlayı elde eder durumdayız.
Türkiye dövizi ne için harcıyor, sorusu gündeme geliyor. Biz lüks tüketim malı sayılan ürünler de ithal ediyoruz etmesine ama temel ithal kalemlerimiz enerji, hammadde ve ara mal. Bu kalemlerdeki ithalatımız önemli ölçüde hız kesti.
Kur öyle bir yükseldi ki, bu kur üstünden oluşacak ithalatla üretim yapmak öylesine pahalı hale geldi ki... İthalat düştü, bağlı olarak üretim düştü, büyüme hızımızın da düştüğünü, belki negatife indiğini göreceğiz.
Cari açığın gerilemesi ve fazlaya dönüşmesi elbette iyi bir gelişmedir, harika bir gelişmedir ama bir de bunun altında yatan etkenlere bakmak gerekir.
İrili ufaklı neredeyse tüm sanayiciler kan ağlıyorken, konkordatodan geçilmiyorken, KOBİ'ler kapılarına kilit vurmak durumunda kalıyorken; bu ekonomik tablonun yansıması olarak ortaya çıkan cari açıktaki bu küçülmeden ve artıya geçişten mutlu olunur mu?