Cari açık muhabbetleri
Geçen hafta mayıs ayı ödemeler dengesi rakamlarının açıklanmasıyla birlikte ekonomi basınımızda hararetli yazılar gündemi işgal etti. Ancak, maalesef ki bu yazıların büyük çoğunluğu yanlış ve eksik bilgi ve yorumlarla doluydu. Yazılardaki ortak yanlışları ve düzeltmelerini madde madde vermek isterim.
1- "Cari açığın finansmanı" - En yaygın yanlışlardan biri sanki önce bir cari açık varmış da, bu cari açığı kapatmak için bir yerlerden finansman bulunuyormuş gibi bir algılamanın olmasıdır. Halbuki, cari açık kavramı Ödemeler Dengesi adı verilen genel bir denklemin parçasıdır. Bu denklem özetle "Cari İşlemler + Finans Hesapları - MB Rezerv Artışı = Net Hata ve Noksan" olarak ifade edilir. Denklemde teorik olarak bilinmeyen tek kalem "net hata ve noksan" rakamıdır. (Ancak, özellikle cari işlemler içindeki turizm gelirleri gibi bazı kalemler istatistiki yöntemlerle tahmin edilmeye çalışılır ve daha sonra revizyona uğrayabilirler.) Denklemde en kesinlikle bilinen rakam ise tabii ki MB rezerv artışı (veya azalışı) rakamıdır. İmdi, cari işlemler açığının vuku'u bulması için zaten bir şekilde ya finans hesaplarından artı bir girişin olması veya MB rezervlerinde bir azalma olması gerekmektedir. Eğer bunlar olmaz ise, tanım itibarıyle cari açık da olmaz.
2- "Cari açık tasarruf açığı demektir" - Milli gelir muhasebesi açısından doğru bir tanım olsa da, gerçek anlamda bir tasarruf açığı olmadan da bir ekonomide suni bir şekilde cari açık yaratılabilir. Bir ülkenin para otoritesi kısa vadeli reel faizleri yüksek tutarak finans hesabından girişleri artırmak ve giren dövizi kısmen veya tamamen serbest bırakmak suretiyle cari açık yaratabilir. Esasen, Türkiye'de enflasyonu kontrol altına almak için izlenen örtülü kur çıpası politikası da cari açıkları bu yolla körüklemiş ve sanayinin girdi yapısını değiştirerek olayın kronik bir sorun haline gelmesine yol açmıştır. Kısacası ihtiyaçtan fazla döviz girişi kendi açığını yaratabilmektedir.
3- "Artan petrol ve enerji fiyatları yüzünden cari açık kötüleşti" - Mutlaka ki son dönemde artan petrol fiyatlarının cari açık üzerinde menfi etkileri vardır. Bu sene petrolün ülkemize ortalama maliyetinin 120 dolar olması durumunda toplam mineral yakıt işalatımız 44 milyar dolar civarında gerçekleşecektir. Bu da 2007'ye göre 10 milyar dolar kadar bir artışı ifade etmektedir. Sene sonu cari açık tahmini olan 50 milyar doların milli gelire oranı kaba bir hesapla yüzde 6.5 civarında olacaktır. Eğer açığımız 40 milyar dolar olsaydı bu oran da yüzde 5.2 olacaktı. Evet, yüzde 6.5 yüzde 5.2'den kötüdür ama yüzde 5.2 de kendi başına oldukça kötü bir orandır.
4- "Cari açığın finansmanı kötüleşiyor" - Ne zaman iyiydi ki, bugün kötüleşmiş olsun. Gelişmekte olan bir ülkenin kısa ve geçici bir süre için cari işlemler açığı vermesi kabul edilebilir olmakla birlikte bu açığın giderek artan bir şekilde devam etmesi yanlıştır. Dünya iktisat tarihinde Türkiye kadar büyük bir ekonominin artan cari açık ortamında sürdürülebilir bir kalkınma hamlesi gerçekleştirdiği görülmemiştir. Türkiye bir ilk olacaktır! Sorumlu bir hükümet anlayışının bir ülkenin ekonomisinin artan bir devamlılık arz eden cari açıklar üzerine kurulmasına izin vermemesi gerekir. Çünkü, nihayetinde cari açık sürekli dış borçlanma ve varlık satışı üzerine inşa edilmektedir.
5- "Siyasi belirsizlikler cari açığın finansmanını zora sokuyor" - Maalesef, bu açıklama 2001 krizini Cumhurbaşkanı Sezer'in Başbakan Ecevit'e Anayasa kitapçığı fırlatması nedeniyle ortaya çıktığını iddia eden mantıkla aynı. Bu konuda fazla yoruma gerek yok.
6- "Merkez Bankası rezervlerinde azalış olması cari açığın finansmanının kötüleştiğini teyit ediyor" - İlk maddede ifade ettiğim gibi, tanım itibarıyle, finans hesabı girişleri azalırsa aynı düzeydeki bir cari açık MB rezervleriyle karşılanmak durumundadır. Nitekim, mayıs ayında ödemeler dengesi rakamları rezervlerin Şubat 2001 krizinden beri ilk defa bir ayda 3.7 milyar dolar kadar azaldığını göstermektedir. Ancak, bazen Ödemeler Dengesi hesaplamaları MB hesaplarında yaşanan günlük gelişmelere göre değişebilmektedir. Nitekim, MB rezervlerinin 25/04-04/07 haftaları arasındaki gelişimine bakarsak aslında bu dönemde rezervlerde nette 1.2 milyar dolar kadar bir artış olduğu görülmektedir. (Teknik bir not olarak bu dönemde parite değişmediği için stok değer artışı olmadığını da belirtelim.) Kısacası, MB rezervlerinde kalıcı bir azalma olduğunu iddia etmek için oldukça erken.
7- "Doğrudan yatırımlarda geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 54 oranında azalma olması siyasi belirsizliklerin etkisini gösteriyor" - Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, geçen sene hükümet Telekom'u alan Oger Grubu'na ricacı olmuş ve 4 yıl içinde peyderpey ödenecek olan Telekom satış bedelinin bakiyesi olan 4.3 milyar doların tek taksitte ödenmesini istemişti. Yabancıların "big ticket" dedikleri böyle bir giriş dikkate alınmadığı takdirde, geçen senenin ilk 5 ayında ülkeye giren yabancı sermaye 5.3 milyar dolar olmaktadır. Bu senenin ilk 5 ayında ise 4.4 milyar dolar sermaye girişi olmuştur. Evet bir azalma vardır ama bu iddia edildiği boyutlarda değildir. Azalmanın siyasi belirsizliklerden mi, yoksa küresel piyasalarda görülen şiddetli çalkalanmalardan mı kaynaklandığı sorusunun cevabını ise okuyuculara bırakıyorum.