Cari açık hangi anda tehlike oluşturur?
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın "yüreklere su serpme" amaçlı açıklamasına göre, cari açık şu an tehdit oluşturmuyor. Mantıken böyle bir açıklamanın karşı sorusu şu olur: Cari açık hangi anda tehdit oluşturur?
Ekonominin dış ticaret boyutundan sorumlu bakan olarak Çağlayan, cari açık meselesinin "tomografik" bilgilerine sahip. Dolayısıyla, bu konuda söylediği her şey, duruma göre, ekonomik gidişata güven ya da tedirginlik olarak yansır.
O kadar ki, bazen ilk bakışta olumluluk içerdiği sanılan kimi beyanlar, aslında bir tehlikenin varlığına işaret ediyor olabilir. "Cari açık şu anda Türkiye için bir tehdit oluşturmamaktadır" cümlesindeki "şu anda" vurgusunun zihinlerde yarattığı tedirginlik titreşimleri gibi…
Bu noktada siyaset dünyası ile ekonomi dünyasının "cari açık algılamasında" ciddi bir ayrışma izleniyor. Hükümet düzeyinde "düşük profilli" bir algı tercih edilirken, ekonomi dünyasının "duyargaları" cari açıkta kontrol mekanizmalarını zorlayan büyümeyi "tehlike" şeklinde algılıyor.
'Önemli değil'den…
Hükümet düzeyinde cari açık meselesinin "profilini düşük tutma" çabası, çelişkili beyanlara da yol açıyor. Meselâ, bir süre önceye kadar cari açığın önemli olmadığı söylenirken, geçen hafta Cuma günü Hükümet Programını TBMM'ye sunan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıktaki "açılmayı" tehlikeli bulmamakla birlikte, dikkatle takip ettiklerini, sorunun yapısal olduğunu, gereken tedbirlerin alınacağını belirtmesi dikkati çekti.
Hükümet ve ekonomi yönetimi kademesinde cari açıkla ilgili olarak yakın zamana kadar "önemsiz" düzeyinde seyreden algının, yavaş da olsa "önemli" kıvamına doğru değişmeye başladığı görülüyor. Ancak, bu değişmenin zemini, çerçevesi, parametreleri henüz belirsiz.
Türkiye ekonomisinin önünde bir "cari açık meselesinin" bulunduğunu yetkili siyaset düzeyinde kabullenmek önemli; ama meselenin nasıl çözüleceği sorusuna verilecek cevap çok daha önemli! Bu noktada, belirsizliğin hızla giderilmesi, "çözüm yapısının" en azından "avan projelerinin" net olarak çizilerek tartışmaya açılma zamanı gelmiş bulunuyor.
Oyalanma lüksü yok!
Bugünün şartlarında cari açık meselesi siyaset, ekonomi ve akademik-entelektüel düzeylerde zihinsel "oyalanma" ve kamuoyunu "oyalama" lüksü için "harcanacak" bir konu değil. "Bugünün şartlarından" kasıt, Türkiye'de cari açık kaynaklı "potansiyel" kriz tehdidinin, Avrupa Birliği ülkelerinde hızla gelişen ve şimdilik Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya'yı içine alan krizler serisiyle "organik bütünleşme" ihtimalidir.
Bu ihtimal, bugün Türkiye ekonomisinin ve siyasetinin önündeki en sıcak ve en büyük tehdittir! Özellikle toplam dış ticaretinin yaklaşık yarısı ile Avrupa Birliği ülkelerine, hadi "karşılıklı" diyelim, bağımlı Türkiye'nin Avrupa'da derinleşerek yaygınlaşacak "toplu kriz" süreçlerinin dışında kalması; mevcut yapısı ve imkânlarıyla kendini koruması; Avrupa ekonomileri "zincirleme AB etkisi" ile sarsılır ve eklemleri çözülürken Türkiye'nin bu olup bitenlerden asla etkilenmemesi mümkün müdür?
Siyaset algısının "politik mülahazalarla" meseleyi küçümsemeyi, "bize bir şey olmaz, her şeyimiz yolunda" avuntusunu hızla bir tarafa bırakması şart. Bu tutum, küresel finansal yapıya "yapışmış" Türkiye'yi sadece cari açık konusunda değil, tüm reel ve finansal dengeleri ve dengesizlikleriyle, yakın tehdit karşısında "savunmasız" bırakıyor. Hükümet ve ekonomi yönetimi ne düşünüyorsa açıkça ortaya koymalı ve gereğini yapmaya başlamalı. Yoksa, her şey için çok geç kalınabilir!