Cari açık %10'u da geçer ama kriz çıkmaz!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Herhalde cari açığın Hükümet'in 2011 tahminlerinin çok çok fevkinde bir noktaya doğru gittiği konusuna ilk dikkati çekenlerden biriyim. (Bu konudaki ilk yazımı 6 Ocak tarihinde yazmışım.) Bugüne kadar Türkiye'nin tarihinin hiçbir döneminde büyüyen cari açığı krize girmeden kontrol altına başaramadığı gerçeğini de ilk vurgulayanlardan biri bendeniz. Gel gelelim, bugün cari açık milli hasılanın %10'u gibi çok yüksek sayılabilecek bir seviyeye koşmasına rağmen, bu durumun Türkiye'de milli gelirin küçülmesi şeklinde tezahür edecek bir ekonomik krize sebep olacağını da düşünmemekteyim.

Bugün içinde bulunduğumuz küresel ve yerel ekonomik ortam yüksek devaluasyona bağlı krizler yaşadığımız  1994 ve 2001 yıllarından oldukça farklıdır. Bu nedenle, eğer olsa bile, döviz kurlarında yaşanabilecek (geçici) bir düzeltmenin ekonomik büyüme üzerindeki olası etkileri de o günlerdekine göre çok daha kısa ve yumuşak olacaktır. Peki, nedir dünün ortamıyla bugünün ortamı arasındaki farklar?

1-Dünya'da görülmemiş bir para bolluğu var. Görüyoruz ki, ne ABD'nin, ne AB'nin, ne de Japonya'nın sorunları kısa vadede çözümlenebilecek gibi değil. Daha oldukça uzun bir süre bellibaşlı para birimlerinin nominal ve reel faizleri çok düşük seviyede seyredecek.

2-Kuzey Afrika - Orta Doğu problemleri buralardan önemli ölçüde kaynak girişi (bir kısmı "net hata ve noksan"a yansıyan) sağlamaya devam etmekte.

3-Gerek politika faizleri, gerekse de tahvil faizleri reel olarak düşük seviyelerde. Bu durum da bize gerektiğinde piyasa dengelerini fazla bozmayacak göreceli düşük bir faiz artışı ile dış kaynak çekilebileceğinin işaretini veriyor.

4-Petrol fiyatlarının ilelebet yükselmesi söz konusu olmayacaktır. Bugün 12 aylık petrol faturası 40 milyar dolara yükselmiş durumda. Önümüzdeki dönemde bu fatura azalacaktır.

5-Türkiye'nin ne özel sektör borçluluğu, ne de kamu sektörü borçluluğu risklilik limitlerinin yakınında bile değil. Evet tüketici kredilerinde hızlı bir artış var ama bugünkü duruma balon demek insafsızlık olur.

6-Dolaylı vergilerin yüksek büyüme ortamında bütçe dengesine ters-döngüsel (counter-cyclical) bir etkisi olması bütçe dinamiklerini koruyan bir unsur. Ayrıca bu ve önümüzdeki senelerde vergi barışından sağlanacak kaynaklar da bütçeyi sağlam tutacak.

7-Bankacılık kesiminde önemli bir miktarda açık pozisyon riski söz konusu değil. Özel sektörün riski biraz daha fazla ancak gözüken döviz borçlarının önemli bir miktarı kendi paraları.

8-Son yıllarda döviz kurundan enflasyona geçiş (pass-through) oranında bir azalma söz konusu. %20 olarak tahmin edilen bu oran son dönemde yaşadığımız cinsten TL'nin geçici zayıflıklarında MB'ye önemli bir marj sağlıyor.

9-MB'nin rezerv miktarı rekor seviyelerde. 70 milyar dolara yakın açık verdiğimiz son 12 ayda bile rezervler 17 milyar dolar artmış vaziyette.

Görünen o ki, cari açık %10 seviyelerinde tepe noktasına ulaştıktan sonra ekonomik aktivitenin göreceli olarak hız kaybetmesi, TL'nin (geçici) zayıflığının dış ticaret ve hizmet dengelerinde sağlayacağı kısmi düzeltme ve petrol fiyatlarında gerileme ile birlikte, 2012'de %6-7 seviyelerine gerileyecek. Bu seviyeler ise Türkiye ekonomisi için önemli bir risk oluşturmayacaktır.

Peki, bazılarının iddia ettiği gibi TL'nin kalıcı olarak yüksek oranda devalüe edilmesi ile cari açığın kısa yoldan çözümü mümkün olur mu? Açıkçası, "sermaye hareketleri kontrolü uygulamayan ve dalgalı kur rejimi altında yönetilen" hiç bir gelişmekte olan ülkenin parasının değerini etkili bir oranda uzun süreli ve kalıcı olarak düşürmeyi başaramadığı görülmekte. Gerçekçi olmak gerekirse Türkiye'nin artık "serbest sermaye-dalgalı kur" çerçevesinden çıkmak gibi bir seçeneği de yok. Kısa vadede kuru zayıflatmaya yönelik her hareket (fazla miktarda döviz satın almak gibi) esasen bir sonraki dönemde kurun değerlenmesi yönündeki baskıları da arttırmaktadır. Uzun vadede ise zaten gelişmekte olan ülkelerin "gelişim"lerini sürdürmeleri ister istemez o ülkelerin paralarının değerlenmesi sonucunu getirir. (Samuelson-Balassa etkisi). Kısacası, bir GOÜ'nün parasının değerini azaltmaya çalışması akıntıya kürek çekmek gibidir.

Öte yandan, ümit ederim ki, kendisine mikro tedbirler yoluyla cari açığı küçültme vazifesi verilmiş gözüken Sn. Çağlayan bu işi gereğinden fazla ciddiye alıp, bu sefer de ikili döviz kuru, hayali ihracat, ithalatta yüksek korumacılık duvarları gibi pek çok ekonomik verimsizliğe yol açacak tedbirlere yönelmesin.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019