Cari açığı kapatmanın yolu: Doğrudan yabancı yatırım
Türkiye’nin; işsizlik, enflasyon, bütçe açığı gibi sürekli olarak yaşadığı sorunlarından birisi de cari açığın finansmanı sorunu. Gerçekten büyüyünce hemen ödemeler dengemiz açık veriyor. Bu açığı karşılamada kısa vadeli sermaye girişleri ön alıyor. Oysa pek çok ülke bu sorunu çoktan aşmış durumda. Ülkeler ya ihracatını artırıyor ya da doğrudan yabancı yatırım çekiyor. Dünyada çok büyük bir büyüklüğe ve öneme sahip olan, alışılmış sokak diliyle “yabancı sermaye” ve teknik anlatımıyla da “doğrudan yabancı yatırım” olarak adlandırılan bu konu aslında çok önemli. Türkiye’nin de küresel dünyadaki yerini belirlemesi ve koruması bakımından çok öne çıkan bir konu.
Doğrudan yabancı yatırım; aslında pazarı dünya ekonomisi olan ve ülkeler ile diğer finans kurumlarının yürüttüğü bir para ekonomisidir. Para kurumlarının (merkez bankaları, bankalar ve diğer finans kurumları) gelişimi ile son 200 yıla damgasını vurmuş bir konudur. Öyle ki piyasalarda sermaye hareketleri kimi zaman reel ekonomik büyüklükleri de aşmış ve dünya ekonomisinin birkaç katına ulaşmış durumdadır.
Piyasanın büyüklüğünün önemi ise dünya GSYH’nın büyüklüğü gerçeği karşısında öne çıkıyor. Yani sadece söz konusu finans sektörü dünya toplam gelirinin (GSYH) 10 katından fazlaya ulaşmış bulunuyor. Uluslararası sermaye hareketlerinin ikinci önemli özelliği de ülke ekonomilerinin büyümesi ve toplumların refahını yakından ilgilendiriyor olmasıdır. Dünya ekonomilerinin büyük bölümü (Gelişen ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler) yeni yatırımlar için yabancı kaynağa (dış tasarrufa) gereksinim duymaktadırlar. Ülkeler sürdürülebilir kalkınma ve milli gelir artırımı için yeni yatırımlar yapmak zorundadırlar.
Birçok ülkenin ulusal tasarrufu yeni yatırımlar için yetersiz olduğu için yabancıların tasarruflarına ihtiyacı vardır. Bu kaynakların en sağlamı da genelde “yabancı sermaye”dir. Kaldı ki elinde gereğinden fazla finans olanağı bulunan ülkeler (zengin ve gelişmiş ülkeler) de ellerindeki atıl fonlara getiri sağlamak ve aynı zamanda servetlerinin reel değerlerini korumak isterler.
Bu anlamda Amerika ve AB ülkeleri öndedir. Bu ülkelerin dışında; özellikle son çeyrek yüzyılda dünyada doğrudan yabancı yatırım konusunun bu denli öne çıkmasında etkin olan ülkelerden birisi Çin’dir. Adeta dünyayı istila etmiş gibidir.
Peki Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım konusundaki serüveni ve karnesi nasıldır?
Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımların seyri birkaç evrede ele alınabilir. Türkiye ekonomisinde 1923-1950 dönemi; politik anlamda ulusalcı ve ekonomik anlamda ise kapalı ekonomi politikalarının uygulandığı, dış ülkelerle finans ilişkilerinin en az düzeyde olduğu yıllardır. Zaten dünyada da birinci ve ikinci büyük savaşlar ve 1929-30 ekonomik krizi nedeniyle uluslararası piyasalarda yabancı sermaye akımları daha düşüktür.
1950 yılından itibaren dışa açık ve liberal ekonomi politikaları sonucu olarak da yetersiz tasarruf için yabancı sermaye teşvik edilmeye başlamış. Yabancı sermaye konusunda ilk düzenleme 1954 yılında çıkarılan 6224 sayılı “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” olmuş.
Ne var ki; bu mevzuat altyapısına rağmen uzun yıllar Türkiye’nin kalkınmasına yeterli yabancı sermaye getirisi gerçekleşmemiş. 1960’lı yılların 27 Mayıs ihtilali ile anılması, 1970’li yılların siyasal istikrarsızlık ve koalisyon hükümetleriyle geçmesi nedeniyle bu alanda yeterli gelişme sağlanamamış. 1980 sonrasının dışa açılma politikalarıyla bu alanda hem kavramsal ve hem de rakamsal gelişmeler elde edilmiş ve 2000’li yıllara kadar gelinmiş.
Aslında Türkiye’ye yeterli yabancı sermaye girişinin olmamasında aşağıda birkaç önemli nedeni sıralanan mevcut mevzuat yetersizliği de çok etken olmuş.
- Yabancı yatırımcı izinleri büyük ve uzun bürokratik işlemler gerektiriyordu,
- Yabancıların çalışma alanları sınırlıydı,
- Yabancı personel çalıştırma izinleri uzun zaman alıyordu,
- Yabancı şirketlerin kar transferlerinde güçlükler yaşanıyordu,
- Yabancı yatırımcıya güvence veren yasalar yetersizdi.
İşte bu eksiklikleri ve aksaklıkları gidermek üzere “4875 Sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” başlığı ile birçok yeni hükümler içeren yasa 2003 yılında çıkarılmış. Birçok işlemleri kolaylaştırıcı, özellikle hukuksal güven sağlayıcı düzenlemeler getirilmiş. Böylece doğrudan yabancı yatırımlar da son 15 yılında büyük artışlar yaşandı.
Şöyle ki; 1990-2003 arası dönemde toplam 15 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım girişi ile yılda ortalama 1 milyar dolar olan bu tutar 2003 yılından itibaren artışa geçti ve bu olumlu seyrini son zamanlara kadar sürdürdür. Elbette bu gelişmede hükümet politikaları ve siyasal istikrar çok önemli oldu. Bir yandan da dünyada bollaşan likiditenin de etkisiyle artık çift haneli yabancı sermaye girişleri başladı ve ilk kez 2005 yılında 10 milyar dolara yükseldi. Bu rakam tarihi rekor ile 2007 yılında 22 milyar doları gördü.
Ne yazık ki bu ivme son yıllarda durmuş durumda. Şimdilerde 12-13 milyar dolar dolaylarında gerçekleşiyor. Bu yılın ilk çeyrek sonuçları da çok iç açıcı değil. Oysa bu konu Türkiye’nin en öne çıkan konularından birisi olmalı. Her yıl yaşanan cari açığın finansmanında en sağlıklı kaynak olarak doğrudan yabancı yatırımlara çok önem verilmeli. Bu politikaların; Türkiye’yi küresel oyuncu ve gerçek güç sahibi yapacağı, ödemeler dengesini düzelteceği, istihdama katkı sağlayacağı, dolayısıyla toplum refahını artıracağı unutulmamalı.