Cari açığa çözüm yok mu?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

 

 

Cari açık 2012 gerçekleşmelerinde toplam doğrudan yatırımlar 5.4 milyar dolar daralıp, portföy yatırımları ise 18.7 milyar dolar, bankaların finansmanda 6.65 milyar dolar katkısıyla resmi rezervler şişiriliyor. Önceki yıla kıyasla 7.5 milyar dolar gerilemesine sevindiğimiz net hata noksan, rezerv toplamına uzun bir süredir pozitif katkı sağlamaktadır. Bu kez de öyle oluyor. 20.8$ milyar resmi rezerve; portföy yatırımları, bankacılık sektörünün seküritizasyon ve sendikasyon kredileriyle tahvil ihraçları kaynaklık ediyor. Rezervlerdeki büyüme öylesine hızlı yaşanıyor ki; bir de bakıyorsunuz cari açığın %43'ü, toplam açık finansmanının %31'i kadar oluvermiş...
Cari açık, GSYİH'ye oranlandığında 2011 yılından çok daha iyi bir sonuçtur. Cari denge nedir, sorusunun yanıtını her seferinde negatif değerler vererek açıklayabilmiş bir ekonomide, yatırım tasarruf dengesizliğinin uzun vadede açacağı devasa kara delikleri görmek için öyle çokça da mürekkep yalamaya gerek yoktur. İktisat bilimi bu konuda ne düşünüyor derseniz; cari açık, zamana bağlı değişen tasarruf ile yatırım arasındaki fark "CA(t) = S(t) - I(t)" şeklinde tanımlanıyor. Bizde, denklemin tasarruflar kaleminin dokunulmazlığı var. 2012'de azalan cari açık gerçekleşmesinde, doğal olarak yatırımlar azalıyor. Yapılan yatırımların verimliliğini sorgulamadan, bölgesel ve küresel rekabette yerimizi artırmak ya da en azından aynı seviyede korumak için yatırımlara ne kadar gereksinimimiz olduğu ortadadır. İşin bir de işsizlik boyutu düşünülürse, bu cari açıktaki daralmanın hayra alamet bir küçülme olmadığı sonucu ortaya çıkar. Yıllar içinde Türkiye'nin cari denge sonuçları tek yönde ve belirgin bir açığı ifade etse de; "açık yararlı mı zararlı mıdır" fikri çok berrak değildir. Bu noktada 3 farklı bakış çıkar karşımıza: 
Birinci görüş, cari açığa değil, toplam dış ticaret hacmine bakar. Büyümenin motorunu dış finansman olarak uygun görür. İkinci görüş; "kamu özel riskini ayıran yaklaşımla öne çıkar. Dış finansman özel sektör girişliyse, belirli bir düzeye kadar cari açığı kabul edilebilir" der. Üçüncü görüş ise serbest dalgalı kur sisteminde olduğumuza göre, açıktaki aşırılık kurlarda verilecek tepkilerle dengelenir. İlk yaklaşım, cari açığın büyümenin motoru olmasından rahatsız olmazken, borçlanma maliyetlerinin her zaman bugünkü gibi çok ucuz seyretmeyeceğini göz ardı eder. Bu yaklaşımın çarpıklığı, dışa aşırı bağımlı bir ekonominin dünyanın hiçbir yerinde sürdürülemeyeceği gerçeğinde gizlidir. İkinci yaklaşım kamu ile özel sektör riskini ayırırken, Lehman Brothers gerçeğini görmezden gelir. Lehman batışı SIFI (Systemically Important Financial Institution) denen sistem için önemli önemsiz finansal kuruluş ayrımı yaratmıştır. Küresel sistem derin yaralar almış, bir kez daha, özel riskinin kamu riskiyle eşit düzeyde olduğu ispatlamıştır. Son öneri dalgalı kur rejimine çok fazla misyon atfeder. Bu kur rejiminin sistemde sigorta işlevine sırtını yaslar. Oysa burada piyasa sığsa, istenildiği gibi manipule edilebilir. Şimdilerde, ekonomisinde küreselleşmenin olumsuz etkisini bizden başka bu ölçekte yaşayan ülkeye rastlanmıyor. Çünkü gelişen ülkeler birer ikişer, cari açık veren taraftan cari fazla veren tarafa kaydılar. Bizim içinse açıklardan açık beğenmek; uzun vadede ölümlerden ölüm beğenmek gibi. Milli gelire oranla %9.5'ten %6'lara gerilemiş olmak, bizi küresel kur savaşlarının çarkları arasında ezilmekten kurtarmıyor. Peki, çözüm yok mu? Var elbette; bir seferberliği çağrıştıran ulusal tasarruf hamlesini başlatmak, harcamaları kısmak birikimleri artırmak... 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar