Türkiye'nin büyüme hızı 5 çeyrekten beri giderek azalmaktaydı. Henüz açıklanmamasına rağmen eldeki veriler geçen senenin son çeyreğinde de büyümenin %1.5 gibi düşük bir hızda gerçekleşmiş olduğuna işaret etmekte. Herhangi bir ekonomik kriz söz konusu olmadan ve hatta sene içinde dış kaynak girişlerinde önemli artışlar kaydedilirken, art arda 4 çeyrek düşük bir büyüme oranı yaşanması Türkiye'nin daha önce pek tecrübe etmediği bir gelişme oldu. Büyüme oranındaki düşüş önceki sene ekonomideki aşırı ısınma ve bununla birlikte cari açığın %10 seviyesine çıkmış olmasının yarattığı riskleri dizginlemek amacıyla MB'nın bir dizi para politikası ve makro-ihtiyati tedbiri devreye sokması sonucunda bir anlamda "istemli" bir şekilde gerçekleştirildi. Sonuçta, geçen sene Türkiye %2.5 gibi trend büyüme hızının oldukça altında bir hızda büyürken, enflasyon ve cari açık gibi verilerde "göreceli" bir iyileşme sağlandı.
Öte yandan, MB yılın 2. yarısında artış gösteren yabancı sermaye akımlarından da destek alarak yeniden ekonomiyi canlandırıcı tedbirleri devreye soktu. Son 6 ayda efektif piyasa fonlama faizini politika faizi oranı seviyesine düşürerek %15 seviyelerine gerilemiş olan kredilerdeki artış hızını bugün itibarıyle %20'lerin üzerine çıkardı. Ancak, Salı günkü Para Politikası Kurulu karar metninden anlıyoruz ki, Merkez Bankası sermaye hareketlerindeki gelişmelere ve cari açığın seyrine hâlâ aşırı hassas. (Bir yandan borç verme faizini düşürerek sembolik bir hareket yaparken, aslında piyasa fonlamasında sıkılaştırmaya giderek 2. piyasa faizlerini artırmış olması, bu hassasiyeti ortaya koyuyor. ) Halbuki, ekonomide henüz trende yaklaşan bir büyümeden söz etmek bile mümkün değil!
Büyüme ile ilgi son gelen öncü veriler son derece karışık seyretmekte. Örneğin, Mart ayında reel kesim güven endeksi önceki aya göre %4.3 artış gösterirken, tüketici güven endeksi ise %2.3 gerilemiş durumda. Kapasite kullanımı ise Mart'ta küçük bir artış göstermiş olmakla birlikte ortalamada hem geçen yılın aynı çeyreğinin, hem de bir önceki çeyreğin altında, ve 14 aydır bir önceki yılın aynı ayından daha düşük seviyede seyrediyor. İhracat ise Ocak ayındaki %11.2'lik artış oranından sonra ivme kaybediyor. Şubat'ta artış %5.6 oldu, 26 Mart itibarıyle bu ayki ihracat artışı ise sadece %3.6. Büyüme konusunda en pozitif rakamlar ise ithalat ve PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) rakamları. Bütçede %55 oranında artmış olan "ithalde alınan KDV" rakamlarından çıkarsadığımız kadarıyla Şubat'ta ithalat ciddi miktarda artmış gözüküyor. (Tabii, bunun cari açığa menfi bir tesiri olacaktır.) Sonuç olarak benim tahminim ilk çeyrek büyüme hızının %3 civarında gerçekleşmiş olduğu yönünde. Bazıları bu büyüme hızını durgunluktan canlanmaya doğru bir değişim noktası (turnaround) olarak niteleyebilir. Ancak açıkçası ben ileriye bakınca bunu bu şekilde algılamakta zorlanıyorum.
Bir defa, eğer MB %15'lik kredi büyüme hedefinde gerçekten de ciddi ise bu sene büyüme hızının zaten %3 seviyelerinin üstüne çıkması maddeten imkansız. Yok, bu hedefi kötüleşen durumlarda (cari açık ve/veya enflasyonda beklentilerin üzerinde artış) para politikasını sıkılaştırmayı haklı göstermek için kenarda tutuyorsa (ki cari açığa ve iç canlanmaya vurgu yapmasına rağmen son PPK kararlarında somut bir adım atmamış olması bunu gösteriyor), o zaman "şartların elverişli gitmesi durumunda" bu sene için daha yüksek bir büyüme oranı mümkün olabilir. Ancak, her halükarda sadece iç canlanmaya bağlı bir büyüme ivmelenmesinin bu konjonktürde Türkiye ekonomisi için riskli olacağı muhakkak çünkü böyle bir ivmelenme ancak (hanehalkı gelirleri ve borçlanma seviyeleri dikkate alındığında) istihap haddine gelmiş olan tüketici kredileri yoluyla mümkün olabilir. Ticari krediler ve yatırımlarla büyüme tercihi ise son derece "asil" bir tercih olmakla birlikte, iç talepte ve/veya ihracatta kalıcı bir canlanma görmeden, hangi işadamı böyle bir tercihi kullanabilir? Öte yandan, %3 civarındaki "cansız" bir büyüme ise, hem işsizlik oranının artmasına, hem de zaten 1 seneden fazladır dişini sıkmakta olan bir kısım müteşebbisin havlu atmasına sebep olacaktır. Kısacası, yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal durumu!