Çanakkale zor geçiliyor
Bir anlamlı etkinlik
Feribottan denize atladılar. Karaya 1915 metre vardı. Sahilden büyük alkış koptu. Karaya çıktıklarında da alkışlandılar. Kendilerine madalya takıldı. Yaşları 15 ile 85 arasında, 768 kişi idi. Bundan 100 yıl önce de (25 Nisan 1915) binlercesi bu koydan karaya çıkmıştı. Ama böyle karşılanmadılar. Çıkanların 33 bini bir daha memleketlerine sağ dönemedi. Çünkü 1915 yılında karaya çıkanlar Anzak askerleri idi. Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin oluşturduğu kolordunun askerleri (ANZACs-Australian and New Zealand Army Corps). Geçtiğimiz hafta 1 Ağustos’ta karaya çıkanlar ise yerli ve yabancı yüzücülerdi.
Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı nedeniyle, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından, “Kulaçlar Barışa” sloganıyla “Gelibolu 1915 Yüzme Etkinliği” gerçekleştirildi. Seyrettiğim bu etkinlik iki açıdan çok heyecan verici idi. Birincisi, tarihsel anlamı; havada barut kokusu yerine dostluk ve sporculuk ruhu vardı. İkinci heyecan verici olay da, yedi yaşında iken yüzme okuluna yazdırdığımız yeğenimiz, 32 yaşında bir yetişkin olarak orada yüzdü.
Gerçek destan, gerçek lider
Çanakkale’de düşmana karşı gerçek bir destan yaratılmıştı. Gerçek destan diyorum, çünkü günümüzde “destan” sözcüğü de çok ucuzlatıldı. Çok güçlü bir düşmana karşı savaşır ve savaş alanında 57 bin insanınızı kaybeder, ama onlara geçit vermezseniz, işte bu gerçek bir destandır.
Gerçek liderler, güç zamanlarda liderliklerini gösterirler. Gerçek lider diyorum, çünkü günümüzde “lider” sözcüğü de çok ucuzlatıldı. Gerçek liderler, önderlik ettikleri toplulukları güçlüklerden selamete çıkarırlar. Değerleri, rakipleri ve düşmanları tarafından da takdir ve teslim edilir. İşte Mustafa Kemal Atatürk böyle bir dünya lideri idi. Çanakkale savaşında, Anafartalar cephesinde kurmay albay olarak düşmana dur demişti.
Gerçek liderler, davranışları ve sözleri ile seçkinleşirler. M. Kemal, 57. Alaya şu meşhur mesajı yollamıştı:
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi başka birlik ve komutanlar alacak.” Çanakkale savaşında askerlerine “ölmeyi emreden” Mustafa Kemal, aynı savaşta çocuklarını kaybetmiş Anzak annelerine de 1934 yılında yolladığı mektupta şöyle demişti:
“Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı? dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu? topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır.”
Çanakkale hâlâ geçilmiyor
1 Ağustos günü Anzak Koyu'nda yaşadığımız heyecan verici, göz yaşartıcı etkinlikten sonra şehitliği ziyaret ettik ve oğlumuzu İstanbul’a yolcu ettik. Biz de Eceabat’tan Çanakkale’ye dönmek üzere arabalı vapur kuyruğuna girdik. Yine gözlerim yaşardı. Çünkü o ruh ölmemişti. Bu kez bu ruhu Gestaş Deniz Ulaşım A.Ş. yaşatıyordu. Çanakkale’yi geçmenin hiç de o kadar kolay olmadığını, yerli halkımıza, yurtdışından ülkelerini ziyarete gelen işçilerimize ve yurdumuza tatile gelen yabancı turistlere bir kez daha gösteriyordu.
Tam 3.5 saat feribot kuyruğunda bekledik. Esnafa sorduğumda “Bu durum bayramdan beri devam ediyor” dediler. Arkamdaki araba, Almanya’dan gelen bir işçi ailesine aitti. “28 saat oldu yola çıkalı.” diyordu. İskeleye yanaşınca bir de fırça yedi adamcağız. Arabalara gelerek bilet kesen görevli “İstersem sizi burada 10 saat de bekletirim” diyordu. Gerçekten ürktüm. Görevli haklı idi. Tekelseniz ve güçlüyseniz bu ülkede her şeyi yapabilirsiniz.
Son sözler
Çanakkale şehitliğini herkesin zaman zaman ziyaret etmesi gerekir diye düşünüyorum. Neden mi? Savaşın ne korkunç bir şey olduğunu görmek için. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözünün büyüklüğünü kavramak için. Şu anda bir vatanımız varsa, buna kimlerin sayesinde sahip olduğumuzu anlamak ve minnettar olmak için. Bir de maalesef, gelişmiş bir ülke olmadığımız gerçeğiyle yüzleşmek için. Çünkü vatandaşını ve konuklarını arabalı vapur kuyruğunda 3.5 saat bekleten ülke, gelişmiş ülke olamaz.