“Çalışmayan” ile “çalışamayan” ayrıştırılacak mı?
Aralık verisine göre “ihracatın ithalatı karşılama oranı (yüzde 76.1)” düştü…
***
“Düşük ücret”, “verimsizlik”, “alım gücünde düşüş” gibi olumsuzlukların nedeni olan “bu veriye” odaklanmamız gerekirken…
“En düşük emekli maaşı” gibi sonuçlara, odaklanmak tercih ediliyor…
***
Dünya standartlarında üreterek kendine yetebilmenin veya fazla verip dışa satabilmenin “verimli çalışan sayısı”na bağımlı olduğu biliniyor…
Verimliliğin düşmesinde:
Eğitimde niteliksizliğin yanısıra, sosyal yardımlardan emeklilik sistemine, kamuda ücretlendirme skalasına kadar geniş bir yelpazede “çalışmayan” ile “çalışamayanı” ayrıştıramamamız da rol alıyor…
***
Örneğin:
30-35 yıl çalışıp, prim ödeyerek “emekli” olmayı hak kazanan: 15 bin TL aylık alırken…
“Çalışamayanı söylemiyorum” ama (çalışabilecek durumdayken) çalışmadan, düşük prim ödeyerek “emekli” olmaya hak kazananın aylığı, “en düşük emekli aylığı” bahanesiyle 12.5 bin TL’ye yükseltilebiliyor…
***
Tabi ki, “en düşük emekli aylığı”, alanı, geçindirebilecek seviyede olmalı…
Ama…
30-35 yıl çalışan ve prim ödeyenin aylığı, “en düşük aylık” alacak kadar çalışandan “kat be kat” fazla olmalı…
***
Bu tür, adil olmayan uygulamalar:
Toplumda çalışma barışını bozup, verimsizliği tetikliyor…
“Çalışmasam da olur”, “Ödemesem de olur”, “Verimli olmasam da olur”, “Ben de fırsatçı olmalıyım” gibi “ekonomiyi geri götüren/götürecek” düşünceleri besliyor…
VELHASIL
Çalışmayan ile çalışamayanı ayrıştıramazsak:
84 milyon nüfuslu Almanya’da 46.1 milyon kişi sisteme “çalışarak” destek verirken;
85 milyon nüfuslu Türkiye’de 23 milyon “prim ödeyen” çalışan olduğu için şükür çekeriz…
***
Çalışan ile çalışmayanı ayrıştırmazsak:
Tarım alanları, fabrikalar “çalışacak eleman” bulamazken;
Tüketeceğimiz eti/pamuğu/yağı/şekeri dahi ithal ederken;
Milyonlarca kişiyi, kamuda çalışmak için atıl ve sırada bekletiriz…
Ve…
Çok şey beklediğimiz genç nüfusu, asgari ücret ve en düşük emekli maaşını almaktan/konuşmaktan ileri götüremeyiz…