Çalışma hayatının görünmez yükü: Imposter sendromu
Günümüzde yüksek başarı standartları ve sürekli rekabet ortamı, birçok profesyonelin zihinsel sağlığı üzerinde derin izler bırakıyor. İmposter sendromu, sıkça rastlanan ancak sıklıkla göz ardı edilen bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor.
Amerikan Psikoloji Derneği'nin raporlarına göre, imposter sendromu başarılı insanların kendi başarılarını içselleştirememesi ve sürekli olarak yetersiz hissetmesi durumunu tanımlıyor. İmposter sendromuyla ilgili yapılan araştırmalar, bunun özellikle yüksek başarıya ulaşmış bireyler arasında yaygın olduğunu gösteriyor. Harvard Business Review'da yayımlanan bir makaleye göre, imposter sendromu yaşayan kişiler genellikle başarılarını yeterince hak etmediklerini düşünüyor ve sürekli olarak daha fazlasını yapmaya çalışıyor.
Bu da onları sürekli bir memnuniyetsizlik ve yorgunluk döngüsüne sürüklüyor. Bu konuda yaptığı çalışmalarla tanınan bir isim olan Dr. Valerie Young "The Secret Thoughts of Successful Women" kitabında bu sendromun kadınlar üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde ele alıyor. Young, imposter sendromunun özellikle kadın liderler arasında ciddi bir kariyer engeli oluşturduğunu ve bu durumun, kadınların yönetici pozisyonlara terfi etmelerini sınırlayabileceğini belirtiyor.
Evrim Kuran: Ben de imposter mağduruyum
Araştırmacı-yazar Evrim Kuran’ın dördüncü kitabı "Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim” de imposter sendromunu mercek altına alıyor. Evrim Kuran, 3 binin üzerinde kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarını yorumladığı kitabında imposter fenomenini gözler önüne seriyor.
Toplumda geçerli olan başarı tanımlarının sınırlarını sorgulayan Evrim Kuran, kadınların başarılarının keyfini yaşamak yerine kendilerini sürekli sorgulama halini detaylı bir şekilde ele alıyor. "1978 yılında Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance yaptıkları bir araştırmada, imposter sendromu adlı bir olgudan söz ettiler. Adını İngilizcedeki imposter yani sahtekâr sözcüğünden alan bu sendromdan muzdarip bireyler hayat boyu sayısız başarı elde etmiş olsalar da kendilerini yetersiz görmeye devam ediyorlar.
Imes ve Clance, yaptıkları çalışmalarda pek çok farklı meslek ve yaş grubundan insanın benzer duygular hissettiklerini tespit etseler de bunun çoğunlukla kadınları etkileyen bir sendrom olduğunu ortaya koyuyorlar. Imposter tuzağına düşmüş bir kadın, kanıtlanmış başarıları olsa bile, içinde zekâ ve yeteneğinin sahte olduğuna dair bir his taşır.
“Okumuş kadın sendromu” diye de tanımlanan imposter, başarı hikayeleri olan kadınlara ulaştıkları noktaya kendi yetenekleri yüzünden değil, tesadüfen ulaştıklarını düşündürtür” diyen Kuran bu durumun 'okumuş kadın sendromu' olarak da adlandırıldığını söylüyor ve çoğu zaman çevresindeki baskın eril tutumlar tarafından körüklendiğine işaret ediyor.
Kuran, "Uykusuz geceler, yorgun aylar, yıllar boyunca dökülen kan, ter ve gözyaşı bazen sadece şansa indirgenebilir. Bu nedenle, bu duruma bazen 'Başarılı bir kadın olduğum için özür dilerim' sendromu da denir" diyerek imposter sendromunun etkilerini detaylandırıyor. Kendi deneyimlerinden de bahseden Kuran, "Ben bir imposter mağduruyum ve bu durum o kadar yaygın ki her üç kişiden biri bunu yaşıyor. Şifalanmanın ilk adımı cesaretle kalbimizi açmak ve kırılganlığımızdan güç almak” diyor.
Çözüm yolları
İmposter sendromuyla mücadele etmenin ilk adımı, bunun farkına varmak ve konuşmak. Psikologlar, bireylerin kendi başarılarını objektif bir perspektiften değerlendirmelerini ve gerçekçi hedefler koymalarını öneriyor. Stanford Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma, mentorluk ve koçluk programlarının imposter sendromu belirtileri gösteren bireyler üzerinde olumlu etkiler yarattığını ortaya koyuyor. Mentorluk, bireylerin kendi başarılarını kabul etmelerine ve kendi kariyer yolculuklarında daha güvenli adımlar atmalarına yardımcı olabiliyor.