Çalışanlarınızın beynini rahat bırakıyor musunuz?
“Yoksa siz bankada değil misiniz?”
Cep telefonları yeni çıkmıştı. Cep telefonu bankada bir prestij göstergesi haline gelmişti. Şöyle bir algı oluşmuştu: Eğer banka size cep telefonu veriyorsa, demek ki siz önemli bir kişisiniz. Bir de bu yeni ürüne merak vardı. Bu nedenle, başta yöneticilerden olmak üzere, sürekli cep telefonu istekleri geliyordu. Telefonlar da ucuz değildi. O dönem banka yönetimi basiretli bir esnaf gibi davranırdı. Her kuruşun banka için önemi vardı, harcamalarımız dikkatli idi. Bankanın genel müdürü ile oturup telefon istekleri değerlendirirdik. Son toplantılarımızın birinde Fransız Genel Müdür şöyle dedi: “Biliyor musun, Dr. Tandoğan sen akıllı birisisin. Kendine cep telefonu istemiyorsun. Bak, benim de yok. Bankanın kapısından çıkınca hürüm; kimse bana da ulaşamıyor”. Gülüştük. İsteyenlere işlerinin durumuna göre cep telefonu verdik, ama ben hiç telefon istemedim ve almadım.
Banka satıldı. Yeni gelen genel müdür “Telefonunuzun olmaması gibi bir lüksünüz yok. Tüm yöneticilerin cep telefonu olacak ve 24 saat açık olacak. Her an size ulaşabilmeliyim” dedi. Mecburen benim de cep telefonum oldu. Bir gece saat 22:30 gibi telefonum çaldı. Genel müdür arıyordu. Bir isim söyledi ve sordu: “Bu memur neden istifa etmiş?” Ben de “Bilmiyorum. Yarın dosyasına bakar, söylerim” dedim. Bunun üzerine Genel müdür hayretle sordu: “Yoksa siz bankada değil misiniz?”. Soruyu duyunca hayret etme sırası bana geldi. O saatte benim bankada olmamı bekliyordu. Ama ben o tarihte de evli idim.
Göbek bağı gibi elektronik bağ
Şimdi telefonlar, sadece telefon da değil. Üstelik bir de akıllı. Yalnız ses de değil, SMS’i var, elektronik- postası var. Yani işyerinden çıksanız da işinize, göbek-bağı gibi, akıllı telefonunuzla bağlısınız. İşyerinden fiziksel olarak çıksanız da, işyerinizdesiniz. “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” gibi bir şey. Örneğin, akşam mutlu yuvanızda televizyonun karşısında filminizi seyrederken, filmin en heyecanlı yerinde telefonunuz çalar. Ya da akıllı telefonunuza bir elektronik-posta gelir. Yöneticiniz bir rapor istemektedir. Filme devam etseniz de aklınız yarına yetişecek rapordadır. Ya da arkadaş grubunuzla bir hafta sonu gezidesinizdir. Akıllı telefonunuza düşen bir elektronik-posta, sizi o güzel havadan alır, işyerinizin akıllı(!) binasına götürür.
Dinlenme anlarında işten tamamen kopmamanın getirdiği ruhsal yorgunluk konusunda araştırmalar yapılıyor. Örneğin, Lehigh, Virginia Tech, and Colorado State üniversitelerinin ortaklaşa yaptığı bir araştırma işyeri dışında alınan işle ilgili elektronik postaların kişilerde ruhsal yorgunluk ve stres yarattığını ortaya koymuş.
Yeni yasa
Şimdi Fransa’da 1 Ocak’ta bir yasa yürürlüğe girdi. Buna “Kopma hakkı” (Right to disconnect) yasası diyorlar. Bu yasa 50 ve daha fazla eleman çalıştıran şirketlerde uygulanacak. Çalışanlar şirket yetkilileri ile bir araya gelerek hangi saatlerde elektronik-posta kabul edilebilecekleri üstünde anlaşacaklar. Ve çalışanlar, bu saatlerin dışındaki elektronik-postaları kabul etmeme, bağlarını elektronik olarak da koparma hakkına sahip olacaklar. Avrupa’da bazı firmalar bu yasayı uygulamaya başlamışlar bile. Örneğin, Almanya’daki bazı firmalar çalışanlara, akşamları ve hafta sonları yöneticileri tarafından elektronik- posta yollamayı yasaklamış. Hatta daha ileri giderek, çalışanlar tatilde iken yollanan elektronik postaları anında silen bir bilgisayar programları bile varmış.
Sonuç
Çalışan ve işveren ilişkisinde, çalışan beşeri sermayesini işverenin hizmetine sunar. Çalışma saatleri içinde beden ve beyin çalışır, yorulur. Ertesi gün dinlenmiş, enerjisini yeniden toplamış bir beden ve beyin ile işyerine dönen çalışan, işveren için çok değerlidir. Edilen telefon veya yollanan elektronik postalar ve mesajlarla çalışanın beynini, ruhunu yormamak işverenin menfaatinedir. Acaba işverenler ve yöneticiler bunun farkında mı?