Çalışan neden mutlu değil ve nasıl mutlu olur?
Bugünün insan kaynakları kültüründe, eski adıyla personel işlerinde çok hesaba katılmayan bir konu var.
İşe alırken istediğimiz bir doküman var çalışandan. Adı CV. Yani geçmişi. İşe aldıktan sonra da yapılacak işleri konuşuyoruz onlarla. Yani bugünü. Bir de konuşmamız gerekip de konuşmadığımız bir zaman dilimi var.
O da yarın. “Gelecek de konuşuluyor, İnsan Kaynakları, kariyer planlama adı altında geleceklerini de düşünüyor” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu çalışanın sadece bu çatının altında kalması durumundaki gelecekten söz ediliyor. Peki ya yarın çalışanın daha iyi şirketlere, daha büyük kurumlara gitme ihtimali?
Ya kendi işini kurma ihtimali? Elbette hiçbir şirket iyi, başarılı ve yetişmiş bir çalışanının gitmesini istemez. Ama bu doğal durumu en baştan kabullenmez ve planlamazsak o gün geldiğinde hem şirket zarar görür, hem de emektar bir çalışan zarar görür. 2020 yılı Mart ayının ilk günler. Dünyada artık adından söz ettirmeye başlamış olan Covid-19’un Türkiye’de ilk vakalarının görülmesine günler kala.
Hem denize, hem de ormana yakın, tam hayalimizdeki gibi bir ev bulduk ve taşındık. Yerleştikten hemen sonra şirketimdeki tüm mesai arkadaşlarımı evime davet ettim. Hepsi geldi, oturduk, çay kahve ikramından sonra evi gezdirdim mesai arkadaşlarıma. Gezi bittikten sonra onlara şöyle bir konuşma yaptım.
“Ben bu eve sizin sayenizde taşındım ve burada sizin sayenizde oturuyorum. Sizden ricam, ömür boyu beni daha iyi oturtturmak için çalışmayın. Çalışın, bana kazandırırken tecrübe edinin, sonra ayrılıp kendi işinizi kurun ve daha güzel evlerde siz oturun” Kendi şirketim Desnet’te işe giren ve kısa bir süre çalışan herkesin aşağı yukarı ne kadar süre çalışacağı bellidir. Bunu da kendilerini bir süre gözlemledikten sonra onlara söylerim.
Örneğin “Sen 3 yıl burada çalışacaksın, sonra da ayrılıp kendi işini kuracaksın ya da sen 2 sene çalışacaksın sonra da bizden direkt ürünlerini sattığımız üreticinin Türkiye ofisine transfer olacaksın” diye. Çalışanlarımızın hayat boyu bizimle, bizim için, kaba tabirle de bize çalışmasını istemek büyük bencillik. Ama başlarken 3 yıl mı 5 yıl mı, kaç yıl çalışacaksa bunu ortalama bir şekilde belirlemek o çalışana da çok iyi geliyor. Örneğin Desnet’te bu uygulamamın sonucunu nasıl aldım?
1-Çalışan 5 yıl çalışacaksa bu 5 yılı dolu dolu geçiriyor. Hem çok şey öğrenmeye, hem de öğrendiklerini uygulamaya, pratiğini arttırmaya çalışıyor. Bu hem ona, hem şirkete yarıyor.
2- Örneğin kendi işini kurma potansiyelinde biriyse, şirkette birçok rolü üstlenmesini istiyoruz. Böylece girişimci olduğunda zorlanmıyor. Zaten bir başka şirketin operasyonunun çoğunu görmüş oluyor. Ama biz de böylece çok yönlü bir çalışana sahip olmuş oluyoruz.
3-Çalışanın bir hedefi, bir hayali olmuş oluyor, bir hedef, bir bitiş tarihi olmaması finiş çizgisi olmayan bir parkurda koşmaya benziyor, nereye, ne hızda koştuğunun bir önemi kalmıyor. Adeta kayboluyor çalışan. Sonsuz bir döngüye girmiş gibi oluyor.
4-Size de oluyordur mutlaka, sabahtan akşama ofiste duracağınız zaman biraz ağırdan alırsınız, işleri güne yayarsınız. Ama iki saat sonra çıkmanız gerekecek ve ofise daha dönmeyecekseniz o iki saate tüm işleri sığdırırsınız. Hem çok verimli bir iki saat olur, hem tüm işler yetişir. Çünkü çıkacağınız zaman bellidir. “İki saat sonra çıkacağım” ile “Akşama kadar buradayım” mesajları beyne çok farklı komutlar yollar.
İlki çok belirgin, ikincisi belirsizdir. Aynı şekilde çalışan da “Ben bu şirkette 3 yıl kalacağım” dediğinde o 3 yıl çok verimli geçer. Bu öneriler sonucu son on yılda beş şirket kuruldu bizden ayrılan arkadaşlarımız tarafından. Biri dünyanın en büyük üreticisinin Türkiye ofisine, biri de sektörümüzün en büyük oyuncusunda C seviye yönetici olmak üzere iki transfer yaptık. Hepsi çok başarılı oldu, hepsiyle gurur duyuyoruz. Ben de bu süreçte yukarıdaki önerilerimi test etmiş oldum.