‘Çalışan Bağlılığı’ndan ‘Çalışan Deneyimi’ne yolculuk…
Uzun yıllardır çalışan bağlılığını konuşuyoruz. Tam da işverenler çalışanlarını elde tutmak, bağlı çalışan yaratmak için çeşitli uygulamalar geliştirip, çalışan devir hızında olumlu yönde etkiler görmeye başladıkları günlerde, tüm dünya pandemi ile sarsıldı. Şirketlerine bağlı, işini, iş yerini, markasını severek çalışanlar dahi pandemi döneminde değişen koşullar sebebi ile işlerini sorgular oldular. Dolayısıyla pandemi döneminde tüm dünyada çalışanların elde tutulmasına yönelik çeşitli yöntemler geliştirildi. Uzaktan çalışma ve toplantılar, online ekip buluşmaları veya well-being etkinlikleri ile çalışanların nabzı tutulmaya çalışıldı. Bu dönemde anladık ki bağlılık aslında bir sonuç ve bu sonuca ulaşmamızı sağlayan ise çalışanların kurum içinde yaşadığı deneyimler. Benim de ‘Çalışan Deneyimi’ yolculuğuna başlamam tam bu döneme denk geliyor.
Peki nedir bu çalışan deneyimi?
Tracy Maylett & Matthew Wride, çalışan deneyimini; “Çalışan deneyimi, çalışanların organizasyonları hakkında sahip oldukları algıların toplamıdır” şeklinde tanımlıyor. Jacob Morgan ise, “Çalışanların mecbur oldukları için değil, isteklilikle çalışacakları koşulları oluşturmak üzere fiziksel, teknolojik ve kültürel ortamlarda akan iş dinamiklerinin yeniden tasarlanmasına çalışan deneyimi denir” tanımını yapıyor.
Çalışan deneyimi, kurumda çalışılan tüm süreyi kapsar
Çalışan deneyimi, henüz daha ‘adaylık’ aşamasında başlayan ve kurumda çalıştığı tüm süre boyunca, çalışana temas ettiğimiz tüm zamanları kapsar. Aslında zamansızdır, belirli kurallara bağlanması, çerçeve içine alınması, sınırlandırılması çok da doğru değildir. Sosyal medya paylaşımları ile başlayan işveren markası yolculuğu, işe alacağınız aday ile kurulan ilk iletişim, ilk temas noktası ve yarattığınız deneyim ve sonrasında her bir adımda derinleşen veya yüzeysel kalan anlar bütünüdür.
Tüm kurumlar çalışanlarına öyle ya da böyle deneyim sunuyorlar, yaşatıyorlar. Önemli olan bu deneyimin çalışanda bıraktığı etki ve bu etkiyi görebilmek. Son yıllarda öncü kurumlar, çalışan deneyimi yaratmak üzerine birimler kurulmaya başladı. Elbette çalışan deneyimi yaratmanın tek bir sahibi veya sorumlusu yoktur, olamaz da. Çalışan deneyimi tasarımı kurumun gayreti ile başlayıp, çalışanların da katkısı ile olgunlaşır. Kurum içindeki liderlere de bu deneyimi kurum içinde hayata geçirmek, yaşatmak gibi önemli görev düşmektedir. Çalışan deneyimi bilinci yaratmak aynı zamanda kurum kültürünün de temel yapı taşlarından biridir. Yapılan araştırmalara göre, iş yerinde anlam bulduğuna yani kurumun, yaptığı işin hayatına bir anlam kattığına inanan çalışanların oranı 1/20. Çok az değil mi? Bu oranı artırmak, deneyimlerden beslenen bir organizasyon oluşturmak, çalışanların işyerinde anlam bulmalarına olanak sağlamak, kurumdaki tüm liderlere düşmektedir.
Çalışanlar için anlamlı anlar nasıl yaratılır?
Çalışan bağlılığını artıracak şekilde olumlu bir çalışan deneyimi yaratmak maddi imkanlar sunarak değil de kalıcı izler yaratarak sağlanabilir. İşe başlanan ilk gün, ilk terfi, zorlu bir proje bitimi, yaşanan bir sağlık sorunu gibi çalışanlar için önemli olan anların anlamlı olmasını sağlamak ve çalışan deneyiminin bir parçası haline getirmek, oldukça da kolay aslında. İlk terfi alan çalışana yöneticisi tarafından yazılan bir tebrik kartı, uzun süreli izinden dönen çalışana ekip üyeleri ve liderinden gelen bir hoş geldin partisi, yaşanan anları anlamlı kılmak için birkaç iyi örnek. Bu örnekleri çoğaltarak, kuruluşunuzun varoluş amacı ile çalışanlarınızın kurumda varoluş amaçlarını ortaklaştırdığınız, çalışanlarınız için oluşturduğunuz her bir temas noktası ile yarattığınız deneyim tasarımı emin olun kısa sürede amacına ulaşacaktır. Şimdi sorulacak soru şu; “Siz çalışanlarınıza nasıl bir deneyim yaşatmak istiyorsunuz?”