Çağı okumak isteyen Dr. Hande Özdinler’e kulak versin…

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Cumhuriyet Gazetesi Bilim ve Teknoloji ekinin 1391’inci sayısında Dr. Hande Özdinler’in dünyaya bakış açısını yansıtan enfes bir söyleşi yayınladı… Ülkemizin kurumsallaşmış bu yayın organını çıktığı günden bu yana izleyen biri olarak, başta Orhan Bursalı olmak üzere tüm emeği geçenleri ve gazete yetkililerini bütün içtenliğimle kutluyorum. Çünkü bir ihtisas yayını olarak derginin düşünce dünyamızı nasıl zenginleştirdiğini kişisel deneyimlerimle biliyorum.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından 2,5 milyon dolarlık destek, Dr. Hande Özdinler’in ALS ( Amyotrofik Lateral Skleroz) hastalığına ilişkin çalışmaları nedeniyle verildi. Dr. Hande Özdinler, dünyada ilk defa beyindeki motor nöronları “floresan yöntemiyle’ izole ederek görmeyi sağlayan çalışmayı yürüten ekibin başındaki insan.

Günlük yaşamda kur indi, kur çıktı telaşımız… Faiz düşüyor, faiz yükseliyor endişemiz… Borsa yükseliyor, borsada inişe geçti kaygımız… İşsizlik azaldı, işsizlik arttı diye sonuçları analiz eden bitmez tükenmez tartışmalarımız… Fed’in kararları, MB’nin tavırlarına ilişkin beklentilere yönelen aşırı ilgimiz… Daha onlarcasını sayabileceğimiz, sonuçları analiz eden, o sonuçları yaratan süreçleri önemli ölçüde göz ardı eden sığ tartışmalarımız, çoğu zaman bakışlarımızı asıl odaktan saptırıyor.

Net bilgi önemli

Her zaman altını çizdiğimiz sorumuz şu: Çoğu kez yaşadığımız dünyada bilginin artan önemini göz ardı edebiliyoruz. Daha da önemlisi, işimizle ilgili net bilgi sahibi olmadan ilerleme şansımızın kalmadığını unutuyoruz. Çok anlamsız gündemlerle, eksik ve yanlış bilgilerle enerjimizin önemli bir bölümünü boşa harcıyoruz.

Önemli olanın “bilgi üretmek” olduğunu derinliğine kavramamız gerekiyor. Uluslararası eleklerin üstünde kalabilme yeteneğini ortaya koymuş değerli bilim insanımız Dr. Hande Özdinler, bilgi konusunda hepimize şu uyarıyı yapıyor:

“Bilgi üretildikten sonra herkes o bilgiden faydalanır, önemli olan bilgi üretmek. Ben bu yüzden beyin göçü kavramına inanmıyorum. Hatta bana öyle geliyor ki, yurt dışında Türk bilim insanları ne kadar güçlü olursa, bizim ülkemizdeki bilim ve teknoloji de o oranda güçlenebilir. Önemli olan oluşan bilgiyi aktarabilmek.”

Bir toplumun bilgi üretebilmesi için, orada zamanın ruhunun özgür insanı öne çıkarması, sonuçları değil süreçleri tartışan bir iklimin var olması gerekiyor. Dr. Hande Özdinler, çalıştığı Amerika ile vatanı Türkiye’ye ilişkin çok içten ve anlamalı bir karşılaştırma yapıyor. Diyor ki:

“… Amerika’da sizin adınızı doğru telaffuz edemeyebilirler, ama size ve fikrinize saygıda kusur etmezler. Hele de güzel, parlak fikirleriniz varsa dururlar ve dinlerler. Gerekirse o berbat İngilizcenizi anlamaya çalışırlar. Orada kim olduğunuz çok önemli değildir; masaya ne koyuyorsun ne farklılık yaratıyorsun; işte bunlar önemlidir. Benim de gözlemlediğim şekliyle Türkiye’de ise kim olduğun, kimlerden olduğun, titrin, sosyoekonomik konumun fikirden önce gelir. Oysa Amerika’da önce fikir ve daha önemlisi topluma katkın. İşte bence bu çok önemli. İnsana insan olarak önem verilmedikten sonra, bir birey, vatandaş olarak var olmadıktan sonra, orada bilimsel gelişmeden söz etmek saflık olur. Hele de kadının ikinci sınıf vatandaş olduğu, korunması gereken bir obje olarak görüldüğü bir yerde, kadınların bilim ve teknoloji dallarında başarılı olmaları gerçekten çok zor.”

Can Yücel’in altını önemle çizdiği gibi, “en uzak mesafe iki kafa arasındadır: Birbirini anlamayan…”

Diyelim ki Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde işyeri olan bir iş insanısınız. Çevrenizde, ülkenizde ve dünyada ortaya konmuş saygın bir fikre ne kadar hürmet ettiğinizi ayda kaç kez sorguladığınızı not ettiniz mi? İnsanların kim olduklarından çok, ortaya ne koydukları üzerinde kafa yordunuz mu? Yoksa kasaba kültürünün umarsız hastalığı olan önemli olmayı, değerli olmanın önüne koyma gibi bir tutumunuz mu var?

Dr. Hande Özdinler’den ödünç aldığımız saptama, bizim bugün aşmamız gereken en önemli hastalığı çok net anlatıyor: İnsanın aynası işidir; maddi ve kültürel zenginlik üretebilme yeteneğidir; topluma katkısının ölçeğidir… Gerisi, kasaba kültürünün kendini hiçbir maddi dayanağı olmayan şeylerle yüceltme hastalığıdır. Kendimizi ürettiklerimizle yüceltebiliriz ama doğuştan kazanılan değerlere dayalı yücelttiğimizde, en tehlikeli şey olan kendi yanılmazlığımıza inanma aymazlığının çukuruna da düşeriz.

Ayağımıza kurşun sıkmayalım

“Bizden adam olmaz” diyen, kendimizi vurmaya dönük özgüven eksikliğini hızla aşmalıyız. Toplumlar toptan zeki olmadıkları gibi, toptan geri zekâlı da olamazlar. Çevre koşulları, zamanın ruhu ve yaratılan iklim toplumların yaratıcı yeteneklerini öne çıkardığı gibi törpüler de. Türkiye tarihinde 1000 yıllık bir fırsat yakalamıştır. O fırsatın bileşenlerinden en önemlisi de sahip olduğumuz yeni kuşaktır. Dr. Hande Özdinler’in aşağıda aktardığımız saptamasını hepimiz alıcı bir ruhla değerlendirmeliyiz:

“… Bilinçli, özgüvenli, bilgili ve duyarlı bir kuşak var Türkiye’de, O çocukları Amerikan üniversitelerine nasıl çekeriz diye toplantılar yapılıyor, çünkü biliyorlar ki, inovasyon dedikleri şey işte bu kafa yapısı olan kişilerden çıkıyor ve teknolojik gelişme işte bu kalıplara sığmayan, dinamik, özgürlüğe düşkün duyarlı kişilerin eseri olacak. Umuyorum ki bu gençliği yitirmeyiz, renklerinin solmasına izin vermeyiz. Onlardaki enerji eğer doğru kullanılırsa bence Türkiye dünyanın görmediği bir teknolojik açılım yapacak.”

Tarihin akışı ileriye doğrudur… Günlük gelişmelerdeki ağırlıklara bakarak umutsuzluk yaratmanın anlamı yok. Hep birlikte bir bilim insanı olan Dr. Hande Özdinler’in saptamasında işaret ettiği gelişme yönüne kafa yormalıyız. Çeşitlilikten korkma yerine, çeşitliliğin renkillik ve zenginlik yarattığının bilincine varmalıyız. Çünkü:

“Türkiye şu anda bir pendalum yaşıyor. En sevdiğim fizik kuralıdır: Her aksiyona eş değerde bir karşı aksiyon oluşur.’ Dolayısıyla her devrim karşı devrimi yaratır. Bu kaçınılmaz. Şu anda karşı devrim, pendalum’u aksi yönde çekmeye çalışıyor. Bir yerde pendalum normal değerini bulacak. İşte o değerin ben çok yüksek olduğunu biliyorum. Çünkü birleşip enerji verecek atomlar önce birbirinden uzaklaşırlar. Türkiye’de farklı gibi gördüğümüz birçok kuvvet, aslında birbirini tamamlayan ve birlik olduğunda korkunç bir enerji çıkaracak kuvvetler. Bunun en çarpıcı örneğini çok yakın bir zamanda gördük. Eğer Türkiye bu enerjiyi iyi anlar ve bu enerjiye doğru yol gösterebilirse, müthiş kazanımlar çıkacak. İşte ben bunu umut ediyorum ve bunun böyle olacağını biliyorum.”

Hepimiz gelecekle ilgili umutlarımızı diri tutmak zorundayız… Tarihin önümüze serdiği büyük fırsatı iyi kavramalı, enerjimizi bizi uygarlığın önderliğine taşıyacak yol ve yöntemleri bulmaya odaklamalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar