Bye-bye Neoliberalizm
Doç. Dr. Ümit İzmen
Son yıllarda kaç konuşmada, kaç yazıda, kaç derste referans yaptım bilmiyorum. Gramsci’nin meşhur kriz analizi sürekli olarak aklımın bir köşesinde duruyor. Eskinin ölmekte olduğu ama yeninin hala doğmakta zorlandığı, Gramsci’nin deyişiyle interregnum (ara dönem) canavarların zamanıdır. Dünyanın hali uzun süredir bu. Ve korkarım bu hal bir süre daha devam edecek.
Ölmekte olan, uzun süredir can çekişen: Neoliberalizm. 1970’lerden sonra ortaya çıkan ve Sovyet blokunun çökmesinin ardından tüm dünyada muzaffer hale gelmiş olan liberal ekonomik-siyasi düzen. Neoliberalizm, yani yeniden liberalizm. Yeniden, çünkü II. Dünya Savaşı sonrasının sosyal refah devleti modelinin ardından geldi.
Kriz devlet eliyle aşıldı
Her ekonomik-siyasi düzenin başına gelen neoliberalizmin de başına geldi. Kendi işleyiş dinamikleri bir süre sonra kendi mezarını kazmaya başladı. Mezarın kazılmaya başlamasının ilk işareti 2008 küresel kriziydi. Krizle birlikte neoliberal paradigmanın asli iki unsurundan biri olan devletin sadece düzenleme yapması, ekonomik hayata doğrudan müdahale etmemesi fikri 30 yıl sonra mecburen rafa kaldırıldı. Batmasına izin verilemeyecek kadar büyük şirketlerin devlet eliyle kurtarılması şarttı. Aksi halde çok büyük bir katastrof yaşanacaktı. Devlet eliyle kriz aşıldı.
Ardından neoliberal dünyaya geri dönüldü. Ya da en azından lafta geri dönülmüş gibi yapıldı. Krizin Avrupa ve Amerika’da yol açtığı düzen karşıtı toplumsal hareketler sönümlendi. Bozulan gelir dağılımını düzeltme gerekliliği sadece sözde kaldı. Küresel dengelerin değişimi ve yeni teknolojilerin özellikle vasıfsız işgücü üzerinde yarattığı riskler görmezden gelindi. Ama artık ara dönemin sancıları başlamıştı.
Covid pandemisi neoliberalizm için yeni bir darbe oldu. Bir kez daha devletin düzenlemelerle ve sosyal politikayla sahneye girmesi gerekti. Üstelik bu kez insanlar arasında güçlü bir dayanışma da ortaya çıktı. Bu belki de neoliberalizm sonrası düzenin öncüllerinden birisiydi. Ama pandemi bitince dayanışma ruhu da aramızdan ayrıldı. Tamamen özelleşmiş bir sağlık sisteminin zararları da sosyal politikanın önemi de unutuldu gitti.
Pandemide neoliberalizmin ikinci asli unsuru da çok fena yara aldı: küresel ekonomik düzen. Çin’den mal sevkiyatı durdu. Küresel tedarik zincirleri kırıldı. İçe kapanmalar yerel üretim kapasitesinin önemini hatırlattı.
Pandemi bittikten sonra neoliberalizm bu vartayı da atlatmış görünüyordu. Ta ki Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline kadar. Liberal ekonominin kitabı bir kez daha rafa kalktı.
Rusya’ya ve Çin’in teknolojik ilerlemesine karşı alınan önlemler hem malların hem de sermayenin serbest hareketi ilkesinin en azından dünyanın tamamı için söz konusu olmadığı anlamına geliyor.
Liberalizm arka arkaya o kadar çok yara aldı ki neoliberal küreselleşme bir türlü eski ahengini bulamadı.
Tüm dünyayı içine alan tek bir küreselleşme dinamiğinin yerine yeller esiyor. Dünyanın hemen her ülkesinde yoksul sınıflar daha da yoksullaşma riski ile karşı karşıya. Bir de teknolojide hızlanan değişim var. Tüm bu eğilimleri daha da derinleştirme potansiyeline sahip. Merkez sağ ve sol siyasetler geçmişin neoliberal paradigmasının dışına çıkamıyor. Yoksul sınıflar için umut veren, anlamlı bir alternatif vizyon ortaya koyamıyor. Yerini canavarlara bırakıyor. Aşırı sağ yükseliyor. Trump’ın ikinci kez seçilmesi tam da bu dinamiklerin üzerine oturuyor.
The Economist dergisinin Almanya seçimleri ertesindeki sayısında yer alan aşağıdaki grafik, durumu apaçık gösteriyor. Avrupa’da bugün aşırı sağ ve muhafazakar partilerin oy oranları, faşizm dönemindeki gibi. Sosyal demokrat ve muhafazakar partilerden boşalan yeri aşırı sağ dolduruyor.
Yeni düzenin doğum sancıları
Trump’ın ikinci döneminde neoliberalizmin mezarına son toprakların da atıldığını göreceğiz.
Bunlardan ilki küreselleşmenin yerini korumacılığa ve ekonomik milliyetçiliğe bırakması. 1990’ların küreselleşmesinde tüm dünya tek bir ekonomik birim gibi görünürken son yıllarda kabaca bir kez daha doğu-batı diyebileceğimiz iki kutuplu bir küreselleşmeye meyledilmişti. Ama Trump ABD ile şimdiye kadar aynı kampta yer alan ülkelere karşı da korumacılığa başvuruyor. Bu politikalar ister istemez diğer ülkelerde de benzeri politikaları tetikleyecek ve küresel dış ticaretin dinamikleri çok değişecek. Yapılan hesaplamalara göre ABD’de İkinci Dünya Savaşından bu yana*, hatta son yüz yılda** görülmemiş boyutta bir korumacılık ortaya çıkıyor.
Geçen gün Trump, Kanada ve Meksika’dan yapılacak ithalata %25 gümrük vergisi uygulama kararı aldı. Çin’e uygulayacağını açıkladığı ek gümrük vergisini %10’dan %20’ye çıkarttı. Bu ülkeler de ABD'ye gümrük vergilerini yükselterek karşılık vereceklerini gösterdiler.***
***
Bir diğer konu ise ekonominin gündelik işleyişine devletin yoğun müdahalesi. Trump’ın ekonomiye çok yakından müdahale edeceğinin ilk işaretini büyük teknoloji şirketlerinin patronlarının hızla Trump’ın yanında konumlanmasıyla görmüştük. Siyasetin ekonomiye selektif biçimde müdahale etmesi, seçilmiş sektörlere dönük politikalar, gümrük tarifeleri gibi hayati konularda gün aşırı yapılan değişiklikler neoliberalizmin ruhuna aykırı.
Peki eğer 2025 yılı neoliberalizme elveda diyeceğimiz yıl olacaksa yerine ne gelecek?
Cevabın netleşmesi zaman alacak. Yeni düzenin doğum sancıları devam ediyor. Parametrelerin belirginleşmesi, paradigma haline gelmesi çok sayıda değişkenin etkisi altında şekilleniyor. Ekonomik paradigmanın değişimi siyasi paradigma ile beraber hareket ediyor.
Bu çapta değişimler hem ülkeler için hem şirketler için muazzam bir belirsizlik anlamına gelir. Bu nedenle değişimi takip edip yönü öngörmeye çalışacağız. Bu Türkiye için de hayati önemde. Bu yazı bu yöndeki çabanın ilk yazısı oldu.
***
DÜNYA gazetesi yöneticilerine bana sayfalarında yer açtıkları için müteşekkirim. Dünyanın bu değişen halini sizlerle birlikte yorumlamak benim için çok keyifli olacak.
* https://www.ft.com/content/ffc212f6-3823-4fd1-8ea7-1cf458625eee
**https://www.economist.com/finance-and-economics/2025/03/03/trumps-new-tariffs-are-his-most-extreme-ever
***https://www.economist.com/finance-and-economics/2025/03/05/trumps-tariffs-are-worse-than-anyone-imagined