‘Buzdağı’nın altındaki şirket

Volkan AKI
Volkan AKI İŞ'TEN SOHBETLER [email protected]

MİR Holding için bu tanımlamayı kullandım… Çünkü aslında Türkiye’de Ar-Ge modeli olabilecek bir şirket örneği… Yani doğal yapısı zaten öyle… İkincisi, yaptıkları işin süreçleri de bunu kapsıyor. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları gördüğüm en idealist girişimcilerden. İnsanlık adına teknoloji geliştirme fikrini ortaya koymak bile önemli bir sorumluluk. İncelemek ve biraz da kulak vermek gerekli…

ibrahim-mirmahmutogullari.jpg“Kendimizi buzdağı ile nitelendiriyoruz. Aslında Ar-Ge’nin çıktılarının ancak çok az bir bölümünü görüyorsunuz. Oysa buzdağının altında, çalışılan, geliştirilen onlarca projeden bahsetmek mümkün… Aşağıdan yukarıyı sürekli beslemelisiniz. Bunların çıktıları yukarı çıkıyor. Enerji, tarım, boru üretimi, akışkan taşıma, yapı, tıp… Tüm bu teknolojiler bizim çalışma alanlarımız. Buzdağının yukarısı 1 büyüyorsa, aşağısı 9 büyümeli ki işin devamlılığı sağlansın. Çünkü işin ticarileşmesi için, pek çok çalışma yapmanız gerekiyor ve onların 10’da 3’ü, bazen 9’da 1’i yukarı çıkıyor ve ticarileşiyor. O yüzden şirketimizin önemli bir bölümünün çalışmaları buzdağının altında diye nitelendirilebilir.” MİR Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları kendi şirketindeki çalışmaları büyük bir heyecanla anlatırken, aslında örnek bir Ar-Ge şirketi modelini de anlatıyordu. 1987 yılında herhalde o dönem Ar-Ge tanımlaması bile kullanılmazken, ‘Ben bir Ar-Ge şirketi kuracağım’ diye yola çıkmış.

Mirmahmutoğulları’nı tanıyorsunuzdur belki ama Ar-Ge felsefesi ve modelinden biraz ipuçları vermek istiyorum.

Sonucu ne olursa olsun, kurduğu model, Türkiye’nin gitmeye çalıştığı Ar-Ge yolculuğu için örneklerden birini oluşturuyor. 

Ar-Ge’nin ticarileşmesi

Nasıl bir örnek derseniz… Ticarileşmeyi başa koyarım. Çünkü Ar-Ge çalışmaları aslında tam anlamıyla ‘Yıkıcı Ar-Ge ve inovasyon’un hayata geçmesi için, ticarileşmesi çok önemli. Yoksa, bir hayal olup kalabilir. Oysa yıkıcı olması için, paradigma değiştirebilmesi için, özgün olmalı ve piyasada kullanılabilir hale gelmesi gerekli. Şöyle anlatıyor İbrahim Mirmahmutoğulları: “Ar-Ge firmamız hem teknoloji satıyor. Hem de sattığı teknolojilerin pazara giriş modelini geliştiriyor. Markasını da geliştiriyor. Böylece aslında sattığı firmalara hem marka faturası, hem teknoloji faturası kesiyor. Geçen yıl 25 milyon TL ‘know-how’ faturası kesmiş. Türkiye’de bilançoları içinde ‘know-how’ geliri olan, bilançosunda da maddi olmayan duran varlıkları karşısında ‘know-how’ yazan çok fazla firma göremezsiniz. En büyük gruplarda bile bunu görmek zor. Bir ülkenin ‘know-how’ geliri yazmadan bir yere gelmesi mümkün değil. Bir ülkenin pek çok firması böyle olmalı, bir tane firma ile olmaz, ‘know-how’ geliri yazmadan ülkenin artı değer yaratması çok mümkün değil. Bugün Almanya’yı belki de Almanya yapan 10 milyarca dolarlık ‘know how’ geliridir. Bizim, Ar-Ge’deki üretkenliğimiz vizyonumuzla alakalandırılmalı… Kurum 30 yıl önce bilinçli bir vizyon ortaya koydu. Teknolojinin sınırlarını aşarak insanlığın aşamadığı sorunlara çözüm geliştirmek. İnsanlığın bir dizi sorunu var. Bunların bir kısmı para versen çözümlenebiliyor. Bir kısmı ise para versen de çözülemiyor. Onlar için teknolojiyi geliştirmek gerekiyor ve biz işin bu noktasında durmayı tercih ediyoruz. 2015 yılı ciro hedefimiz 202 milyon dolar… Bunun yüzde 6’sını Ar-Ge harcamalarına yatırıyoruz.” 

‘Desteklerden memnunuz ama…’

En sonunda Ar-Ge’yi çok konuşuyoruz, ileri götürmeye çalışıyoruz. Henüz yeterli olmasa da belki tam yerine odaklanamasak da çabalar iyi niyetli ve yolda değişimler yapılabilir. Yapıcı olmak gerekli… İşin tam ortasında, eli taşın altında olan İbrahim Mirmahmutoğulları da öyle diyor: “Devletler geleceklerini artık Ar-Ge’de buluyorlar. Türkiye’de de devlet bunu iyi kavradı diye düşünüyorum. Eskiden de vardı ancak, şimdi kaynağı daha fazla ayırıyorlar. Biz de nankör olmamamız gerekiyor. Kaynaklardan önemli oranda faydalanabiliyoruz.”

Peki o zaman sorun nerde ya da şöyle demek daha doğru… İyileştirilmesi gereken noktalar hangileri? “TÜBİTAK’dan gelen desteklerden memnunuz ama bazen sapla saman birbirine karışabiliyor. Tüm Ar-Ge firmaları aynı kategoride değerlendiriliyor. Yani yıkıcı inovasyon yapan ile geliştirme çalışması yapanı ayırmak gerekiyor. Zaten bize gelen hakem heyetleri, bizim teknolojilerimizi anlamakta da zorlanıyor. Çünkü bizimkiler sıfırdan yaratılmış dünyada benzeri olmayan uygulama veya ürünler… Bunların sayısı az. Biz bunlara A grubu Ar-Ge diyoruz. Sayıları az ama katma değeri çok yüksek. Bir de B grubu dediğimiz, Ar-Ge faaliyeti kapsamında olan fakat tamamlayıcı Ar-Ge yapanlar var. Bir sonraki aşamalar için, bunlar da gerekli ama bunun katma değeri daha düşük ve farklı değerlendirilmesi gerekiyor. Bir de C grubu dediğimiz özendirme Ar-Ge’si yapanlar var ki bunlar da daha işin başında olan bazı esinlenmeleri içeriyor. Kısacası Ar-Ge’ye verilen destekler ve bu konudaki yaklaşımlardan memnunuz ancak Ar-Ge’deki bu ayırımlar yapılmazsa, geleceğe dönük özgün çalışmaların gelişmesi çok zor olur.”

Ar-Ge bazlı model nasıl oluştu?

Aslında bu yazıya önce başlık olarak “MİR’in Ar-Ge satarak büyüme modeli” gibi bir tanımlamayı düşünmüştüm. Çünkü sadece Ar-Ge yapıp satan bir şirket, bunun çıktılarını üreten ve pazarlayan bir model MİR’in modeli… Türkiye’de kendine özgü modellerden… Yönetim Kurulu Başkanı Mirmahmutoğulları bu süreci de şöyle özetliyor: 
“1987 yılında ilk Ar-Ge şirketi olarak kurulduğumuzda önce bir Ar-Ge kültürünün oluşması ve de bunun için de ayrıca bir birikimin oluşması gerekiyordu. Sıfırdan başladık… Ar-Ge kültürünün oluşması daha kolay oldu. O zaman da herkesin yaptığını yapmayacağız, asla birinin tekrarı olmayacağız diye yola çıkmıştık… Tabii sermaye gerekiyordu, sermaye oluşturabilmek için ticari ürünler oluşturmamız gerekiyordu… Ar-Ge faaliyeti başta sermaye oluşturmaz tam tersine götürür. O yıllarda ısı kökenli, klima kökenli proje taahhüt işleri yaparak sermaye oluşturmaya çalıştık… Batı’da Ar-Ge yapıyorum demek için en az 1-2 neslin geçmesi gerektiğini söylerler. Bizim tabii 2 nesil için çok zamanımız yok ama bir nesilde çok çalışarak yıkıcı inovasyon dediğimiz, Ar-Ge yapar niteliği kazanmamız gerekiyor. Ar-Ge kültürünü edindikten sonra yepyeni alanlara geçiş yapabiliyorsunuz. 1990’larda Ar-Ge’mizin ilk çıktısı boru oldu. Hiçbir yerden lisans almadan kopyalamadan ilk boru üreten firması biziz Türkiye’de… Kendi inovasyonumuzu yarattık. Kendi kendimize ürettik ve ürettiğimiz dönemde en küçüğü üretiyorduk, 2011 de ise dünyanın en büyük borusunu artık biz üretir hale geldik. Bir kalem çapından, en büyük çaplı boruya biz üretiyorduk…”

MİR’in buzdağının altında neler var?

MİR, sadece 2014 yılında 40 milyon TL bütçeli 11 yeni projeye başlamış. Geçmişten gelenlerle birlikte buzdağının altında onlarca proje var. İşte iki örnek: 

Tarım: Dünyanın en yüksek teknolojisiyle sera geliştirdik. Hedefimiz Türkiye’de iddialı bir tarım markası çıkarmak ve dünyada da lanse etmek. Türkiye tarım çağrışımlı bir ülke olması nedeniyle, Türkiye’den bir tarım markası çıkmalı… Biz özel tarım teknolojileri ile özel bir tohum geliştiriyoruz. Bir tohumdan bir ağaç oluşuyor. Geçen sene bir tohumdan 20 bin tane domates aldık. Şimdi bunu Eskişehir’de örnek bir arazide uygulayıp, ticari bir hale getirerek markalaştırmak istiyoruz. 

Malzeme: Savunma sanayiinin en büyük Ar-Ge projesini biz yürütüyoruz. Çelikten 10 kat daha hafif ama 10 kat daha da mukavemetli bir malzeme geliştiriyoruz. Biliyorsunuz uzay sanayiinde, hafiflik ve kuvvet önemli. -100 ve +400’e dayanabilen bir üründen bahsediyoruz. Kompozit bir ürün… Dünyada bunu 2 ülke üretiyor; Danimarka ve Kanada. Türkiye’deki birkaç önemli laboratuvarlardan birini bunun için kurduk. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar