Büyüyen sorunlar ve çelişkiler
Ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik politika uygulamalarının yanlış olduğunu, günü kurtarmak uğruna temeldeki sorunların bilinçli olarak ağırlaşmasına göz yumulduğunu yıllardır iddia ediyoruz. Sürdürülebilir olmayan ve büyük bir kaosla saklanması kaçınılmaz olan bu uygulamaların siyasi bir tercih olduğunu ve döviz kurunun da siyasi bir değişken haline geldiğini ısrarla vurguluyor, tüm kesimleri uyarmaya ve uyandırmaya çalışıyoruz. Fakat ülkemizi yöneten veya yönlendiren etkili ve yetkili kesimler mevcut uygulamaları tartışma gündeminden uzak tutmak adına her yolu denemekten kaçınmıyorlar. Sonuçta faaliyet geliri eriyen ve işsiz kalma korkusu anormal düzeye çıkarken borcu kontrolsüz bir şekilde büyüyen tüketicilerin rekabet gücü tükenmeye başlayan üreticilerin çaresizliği büyüyor; belirsizlik ve kırılganlık hızla artıyor.
Bu süreçte ortaya çıkan tuhaf çelişkilerden ve büyüyen dengesizliklerden ders alınmıyor. Sıkıştıkça milli irade diyenler, ekonomik tercihlerde bunu unutuyor...
Bu yazıda tarımsal ürünler cephesinde yaşanan tuhaflıkları özetleyip, nereye koştuğumuzu sorgulamaya çalışacağız. Bu açıdan son aylarda et ve buğday fiyatlarına ilişkin gelişme, tercih ve söylemler garip bir görüntü sergiliyor. Herhangi bir ürünün iç piyasa fiyatı yükselir ise hemen spekülatiftir yakıştırması yapılıp ithalat yolu ile fiyatlar geriletilmeye çalışıyor; fakat buğday örneğinde olduğu gibi dış piyasa fiyatları yükselir ise bu kez daha farklı bir tavır sergilenerek ülkemizdeki rekoltenin yeterli olduğu iç piyasada herhangi bir sıkışıklık veya fiyat yükselişinin söz konusu olmadığı iddia ediliyor.
Başka bir deyişle kısa vadeli bir bakış açısı ile tüketiciyi koruyup üreticiyi kaderine terketmek şeklindeki bir anlayışın yaygınlaştığını görüyoruz. Orta vadede üreticiyi yok etmenin tüketiciyi de yok edeceği ve kaosa neden olacağı hiç hesaba katılmıyor. Bu tür çelişkileri, yanlış olduğunu iddia ettiğimiz bugünkü tercihlerin doğal bir sonucu olarak görmek ve buna göre tedbirli olmaya çalışmak gerekiyor.
İthalat yolu ile kısa vadede perakende et fiyatlarını kısmen genişletebilirsiniz, fakat besicilik maliyetlerini düşüremiyorsanız bu durum kalıcı olmaz; tam aksine içeride hayvnacılığı bitirir, Kurban Bayramı için bile kurbanlık ithal etmek zorunda kalırsınız, bu işle uğraşanları da işsizlik ordusuna eklemek zorunda kalır ve çaresizlik bataklığını derinleştirirsiniz. Buğday fiyatı uluslararası pazarda yükseliyor ise bu durumun içeriye de yansıması doğaldır, bunu engellemeye çalışmak ise yanlıştır, üreticiyi yok etmeye çalışmaktır. Böyle devam eder ise her şeyi üretmek yerine ithal etmek zorunda kalırız, fakat ihtiyaç sahiplerinin bunları satın alacak geliri olmaz. Tüm girdi fiyatları serbestçe artıyor, fakat nihai ürün fiyatlarına günü kurtarmak ve göz boyamak adına müdahale ediliyor. Bu çelişki ne serbest piyasa ne de demokrasi anlayışları ile açıklanamaz. Üreticiler yok olabilir, ama enflasyon yükselişine izin verilemezmiş!.. Eğer Türk Lirası aşırı değerli olmasa enflasyon bir miktar daha yüksek olabilir, ama bugünkü çelişkilerde rezalet boyutuna çıkmaz.
Son sekiz yılda bankaların kullandırdığı krediler yüzde 700'ü aşan oranda artmış, kümülatif ekonomik büyüme yüzde 40'ın üzerine çıkmış, fakat mevsimlik dalgalanmalardan arındırılmış istihdam pek değişmemiş!. Bu rakamlar ülkemizde uygulanan politikaların doğru mu, yoksa yanlış mı olduğunu söylüyor. Rakamlara yansıyan büyüme ve devasa kredi artışına rağmen istihdam artıyor ve ek olarak kayıtdışılık büyüyor ise kimse masal anlatmasın. Etkili ve yetkili kesimler ekonomiyi değil, milli iradeyi temsil eden büyük çoğunluğun sorunlarını büyütüp onları çaresizleştirmekten başka birşey yapmıyor. Mevcut paradigmayı değiştirmeye kendini yetkili görmeyenler milli iradeyi temsil edemez...