“Büyümeyi bilmem ama kalkınmanın reçetesi hazır....”
Büyüme rakamının açıklanmasıyla beraber tuhaf bir tartışma başladı. “Bu teknik stagflasyon” vs diye. Açıklık getireyim: Bu basbayağı “slumpflasyon”. Meseleyi olduğu gibi kabul edelim ki, çareyi bulmak kolay olsun. Bu yazıda Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Mahfi Eğilmez Hoca'nın reçetesini analiz edeceğim.
Başlıkta da belirttiğim gibi, enseyi karartmaya gerek yok. Dün açıklanan rakamlar geçen yılın rakamları. Muhtemelen bu yılın ilk çeyreğinde hatta ikinci çeyreğinde de eksi büyüme tecrübe edebiliriz. Ancak dün açıklanan 2018 dördüncü çeyrek büyüme rakamının % -3 olması, 2019 yılının 4. çeyreğinde yüksek oranlı bir pozitif büyüme ortaya çıkmasını sağlayabilir. Buna "baz etkisi" diyoruz.
Ancak dünkü yazımda da söyledim. Meselemiz büyüme değil. Geride bıraktığımız dönemde yüksek büyümeler gördük ama dünya sıralamasında bir arpa boyu yol gidemedik. Demek ki, mesele büyümek değil kalkınmak.
Mahfi Eğilmez Hoca’nın sık sık dile getirdiği ve benim de Anadolu’daki sohbetlerimde “olmazsa olmaz” şekilde tarif ettiğim, fakat Türk siyasetinin sürekli olarak burun kıvırdığı “yapısal reformlar”, bizi kestirmeden değil ama emin adımlarla kalkınmaya doğru götürecek. Sadece bunu yapacak irade lazım.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Aynı fikirde olmadığım birçok uzmanın da yazılarını okuyorum. Çünkü kıymetli fikirleri dile getiriyorlar. Fakat “bu da geçer” ya da “her şey çok güzel olacak” tadında yazmalarının yanında, reformların tarzı konusunda da onlarla pek anlaşamıyoruz. Ben “adalet-eğitim-özgürlükler” diyorum, onlar ise daha çok eğitim ve ekonomi üzerinde duruyorlar. Demek ki adalet ve özgürlükler tarafında fazla sıkıntı olmadığını düşünüyorlar. Ben sürekli olarak “en üst seviyeye hep birlikte çıkmak” diyorum. Onlar ise “tabana yaymak” diyerek eldekini eşit şekilde dağıtmanın altını çiziyorlar. Açıkçası kendisini en eğitimli sayanın bile kendisinden şüphe etmesi gerektiği, ülkenin önde gelen iş insanlarının bile marka yaratamadığı bir ülkede, “vasatlığı” eşit şekilde paylaşmakla nereye varacağız bilemiyorum.
“Yapısal Reformlar (revisited)..”
Bu tartışma daha çok su kaldıracağı için, ben konu başlığına geri dönüyorum: Dün Mahfi Eğilmez Hoca’nın sosyal medyada paylaştığı reçete bizlere en azından “hala ümit var” dedirtti. “Türkiye’nin siyasal alanda yapması gereken yapısal reformlar Anayasa değişikliğiyle başlamak durumundadır” diye söze başlayan Mahfi Hoca, yakın zamanda yapılan Anayasa değişikliklerinin amaca hizmet etmediğinin altını çizmiş bulunuyor.
“Anayasa, kuvvetler ayrımını tam olarak vurgulamalı, yasama, yürütme ve yargı erklerinden birinin ötekine üstünlüğünü önleyecek bir yapıda olmalıdır. Anayasa değişikliğini izlemesi gereken reform seçim sisteminin ve siyasal partiler sisteminin düzenlenmesi olarak karşımıza çıkıyor. Seçim sisteminde baraj uygulamasının kaldırılması şart görünüyor. Siyasal partiler kanununda paralel değişiklikler yapılması, milletvekilliğinin (en fazla iki kez seçilmek gibi) süre sınırlandırılmasına tabi tutulması, lider egemenliğini ve milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracak düzenlemelerin yapılması gibi birçok konu bu çerçevede sayılabilir.” Çalışmada, Anayasa ve temel yasalar ile ilgili reformlar bu şekilde özetlenmiş.
Sosyal Reformlar başlığı altında ise eğitim öncelikli olarak ele alınmış. “Eğitim sisteminde 30 – 40 yıl önceki sisteme geri dönsek ve o sistemi günün koşullarına göre revize etsek bu alanda yapısal reform yapmış sayılabiliriz” diyen Mahfi Hoca, hemen peşinden adalet reformunu tarif etmiş: “Siyasal etkilerden bağımsız kılınacak bir adalet sistemi kurmak”.
Bunlar sağlandıktan sonra, anladığım kadarıyla iş kolaylaşıyor. Akabinde ekonomik reformlar için gerekli zemin sağlanabiliyor. Mahfi Hoca’nın çalışması içinde, ekonomik reformlar şu başlıklarla sıralanmış:
- Büyümenin ithalata bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi
- Bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması
- Sosyal güvenlik ve sağlık reformu
- Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması
- Sektörel reformlar
- Kurumsal reformlar
Bu çalışmanın tüm detaylarını Mahfi Hoca’nın blogunda ya da sosyal medya hesabındaki linkten bulabilirsiniz. Merkez Bankasının bağımsızlığından vergi reformuna, bankacılık reformundan reel sektöre kadar birçok detay mevcut.
Bunları yapmak elbette kolay değil. Bugüne kadar hiçbir iktidar seçim barajını, siyasi partiler kanununu, birlikler-odalar-borsalar gibi kanaat kuruluşları ile eğitimin devlete bağımlılığını değiştirmek için herhangi bir adım atmadı. Bundan sonra atılacağına dair umudum fazla yok. Yine de tam anlamıyla "imkansız" demiyorum. Çünkü Mahfi Hoca öyle bir reçete yazmış ki, bu işe iradesini koyacak herhangi bir iktidar için sadece uygulama işi kalıyor.
Tekrar hatırlatayım: Önce adalet-eğitim-özgürlükler tarafında, hatta Atatürk’ün başlattığı reformların felsefesi dahilinde Türkiye’ye yakışan adımları atmak gerekiyor. Batı ülkelerinde bile eksik olanları tam olarak yapmak yerine “onlarda bile yok, biz niye yapalım” diyerek muassır medeniyet seviyesine yaklaşamayız.