Büyümeye de düşkünüz, alışkanlıklarımıza da

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Seçim dönemecini de geride bıraktık. Öte yandan dünya ekonomisindeki belirsizliklerin ve kaygılı bekleyişlerin sonu hala görünmüş değil. Bunun konjonktürel etkiler bağlamında bize de olumsuz yansımaları kuşkusuz var, ama temel sorunumuzu çözmek ve sürdürülebilir büyüme rotasının altyapısını hazırlamak açısından sahip olduğumuz zamanı uzatması küçümsenmeyecek bir avantaj. Ne var ki bu avantajın önemini kavradığımız ve değerlendirmeye kararlı olduğumuz konusunda emin değilim. Neden derseniz gerek 60 yıllık piyasa ekonomisi deneyimimiz, gerekse ortalamanın üzerinde başarı gösterdiğimiz son dokuz yıldaki performansımız, önceliğimizin kaynak yaratmaktan çok mevcut kaynakların tahsisi ve harcama politikaları olduğunu, buna karşılık üretim modeli ve verimlilik gibi yapısal zaaflara odaklanmadığımızı gösteriyor. Oysa her geçen gün daha iyi anlıyoruz ki büyüme ve refah önlemlerinden vazgeçmek istemiyorsak eninde sonunda ekonominin üretkenliğini, katma değer yaratma ve rekabet yeteneğini arttırmak zorundayız.

Cari açık ve düşük katma değer

Kaldı ki bu sorun, son yıllarda artık kısa vadeli ufkumuzun kabusu olan cari açık darboğazının da en önemli nedeni. Bu açığı ne kadar finanse edersek edelim, bir gün finansman güçlüğü çekeceğimiz, bu nedenle ancak büyümeden fedakarlık ederek cari açığı küçültebileceğimiz de kesin.

Üstelik Sezar'ın hakkını Sezar'a vererek kabul etmemiz gereken bütçe dengesi politikasındaki başarı devam etse bile bu gerçek değişmiyor. Çünkü böylece elde edeceğimiz, sadece mevcut yapı ile ulaşılan ılımlı büyüme temposunun bir süre daha devam ettirilmesidir; kronik olarak dış ticaret açığı üreten zaaflar ise olduğu yerde kalacaktır.

Ancak medyayı kaplayan ve iyimserlik aşılayan başarı öyküleri ve şirket haberleri içinde bu bakımdan umut veren örneklerle pek az karşılaşıyoruz; çok esnek, pragmatik ve fırsatlara odaklanabilen hareketli özel sektör dinamiğimizin olması, ne yazık ki üretimde katma değerin güdük kaldığı ve dış kaynak ihtiyacının azalmadığı gerçeğini değiştirmiyor.

Büyümenin maliyeti

İşin aslı şu ki büyümeye olduğu kadar alışkanlıklarımıza da düşkünüz. Yoksa yapılması gerekenler listesi üç aşağı beş yukarı herkesin malumu. Ne var ki her üç ya da dört yılda bir seçim sınavının gündeme geldiği siyasi süreçte sonuçlanması uzun vade isteyen ve maliyetli operasyonlara kimse iştahlı davranmıyor.

Yine de şimdi bu bakımdan en şanslı olduğumuz bir dönemdeyiz. Siyasal tarihimizde ilk defa üç kez üst üste ve desteğini arttırarak seçilen bir hükümet tarafından yönetileceğiz. Son krizi kolay atlatmamızı sağlayan koşullar, konjonktür dengelerinde yeni bozulmalar oluştuğunda muhtemelen söz konusu olmayacak. Bunu bilen ciddi deneyim kazanmış kamu yönetimi kadrolarının, seçmen desteğindeki artışı reform girişimlerinin sürdürülmesi için bir talep olarak yorumlamasını ve önceliği halkın bugün hoşuna gidecek değil yarın çok daha derin sıkıntılara düşmesini önleyecek politikalara vermesini bekleyebiliriz. Aksi taktirde potansiyelini değerlendirememiş bir toplumun duyacağı pişmanlığı onlar da paylaşacak.

Stratejiler hayata geçmeli

Daha önce de söz etmiştik, son yıllarda gerçek sorunumuzun ne olduğunu kavradığımızı düşündüren pek çok strateji çalışması yapıldığını gördük. Proje bazlı ve sektör önceliklerini gözeten yeni teşvik sistemi, sanayi ve ihracat stratejileri bunların başlıcaları arasında. Ancak genel hastalığımız nüksetti ve yazılı dokümanları hayata geçirmekte, yani uygulamaya aktarmakta zorlandık. Bunda işletmelerimizin ve bürokrasi kadrolarının mevcut uygulamalardan kopmaya farkında olmadan gösterdikleri direnç te muhtemelen etkili olmalı.

Üretim ve ihracatın teknolojik düzeyinin yükseltilmesi, Ar-Ge çabasının arttırılması, nitelikli işgücü için eğitim, faktör verimliliğine dayanan üretim ve ihracat stratejileri, ihracatla yerli girdi oranının büyütülmesi konularında ayrıntılı eylem planları vakit geçirmeden hazırlanıp yürürlüğe konursa cari açık sorununun derinleşmesini de önleyebiliriz. Küresel belirsizlik ulusal politikalara gösterilen toleransı arttırdığı için, yapısal bir dönüşüm içine sokulacak yerli üretimi koruyucu politikalarla ithal eğiliminin törpülenmesi de mümkün olabilir.

Yeter ki zaman avantajının ve bunun bir gün sona ereceğinin farkında olalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019