Büyümenin bize özgü sınırları

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

 

Her hedefin başlangıç noktası bir ütopyadan ibarettir. Gerçekleşen hedefler, kısa sürede Ortodoks politikalar niteliği kazanırlar. Küreselleşmenin dördüncü evresi 1990 sonrasının finansal serbestleşme akımına finansal enstrüman çeşitliliğiyle yansır. 2008 krizi, Çin ve Japonya’yı ürettikleri kur politikaları ekseninde 2010’da kıskıvrak yakalamıştı. Öncelik Çin’in hammadde tedarikçisi olduğu ürünleri ucuzlatan kur uygulaması adımı, Japonya’nın Yen’i devalüe etmesine dönüşmüştü. Dolayısıyla Türkiye, krizin başlangıcından bu yana geçen beş yıldan çok daha fazla, büyümesine hassas bir dokuya bürünmüştür.

Denklemin çağrıştırdığı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ivmesinin; Tüketim, yatırım, devlet harcamaları ve net ihracattan oluşan ifadesinin yer aldığını hatırlayalım. Bu çerçevede para ve maliye politikasının erişebileceği boyutlar, aynı zamanda büyümemizin de sınırlarını çizmekten durmayacaklardır.

I. Tüketim: Dün gelen verilere bakarsanız temmuz artışı %2.9. Küresel piyasalara ve üstüne üstlük içerdeki tedirginliklere rağmen, söz konusu bu temmuz artışını tek başına yorumlamaktan kaçınmak gerektir. Üstüne üstlük AVM ciro endeksi haziranda %6.1 artmakta ve inşaatta talep canlılığı öne çıkmaktadır. Güven, AVM ciro ve konut satış hareketliliği, tüketicilerini tasarruf zafiyeti gibi can alıcı bir noktadan yakalamıştır. Çünkü ulusal ekonomide harcanabilir gelirler, tüketime tasarruftan çok daha hızlı dönüşebilmektedirler. Tasarruf, son yıllarda %15 seviyesinin üstüne bir türlü çıkamaz. Konuttaki canlılık, KDV avantajlı stokları eritme eğiliminden destek alır. Zira MB para politikasının kredilerdeki artış hedefinin çok üstünde bir kredi büyümemiz mevcuttur.

II. Yatırım: İlk etki son dönemde sermaye akımlarının “doğrudan yatırım/portföy yatırım” oranındaki yüksek seyrin birden bozulmasıyla gelmiştir. Gelişen gelişmiş ülke dengesindeki aleyhimize bozulmaya bir de FED’in tahvil alımlarını daraltıcı kararı eklendiğinde, büyümede yatırım motorunun felç olmasının etkisi derinleşecektir. İkinci etkiyse, gelen doğrudan yatırımların kalite boyutudur. Tüketimden çok üretimi destekleyici doğrudan yatırımlara büyük özleme karşın, gözlem tüketimi işleyen yatırımlardır.

III. Devlet: Hükümet, seçim döneminde kesenin ağzını açabilecektir. Aynı zamanda bütçe açığı ve kamu borç yükü disipliniyle de mücadele etmesi beklenmektedir. Böylece ekonomimiz için tam bir büyüme sınavı verilmektedir.

IV. Net ihracat: Gelelim net ihracat katkısı ya da net ithalat kaybına dönüşecek politikalar boyutuna. Kur politikasıyla küreselleşme karşıtlığının bayrak açtığı bir zirvedir Çin. dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olduktan sonra kur savaşlarının rengi birden değişir. İhracatını etkisi altına almadığı ülke bırakmayan Çin, gelişen ülkeleri FED kararları sonrasında da etkilemeyi sürdürdü. Bizim son gerilemelere karşın %45 payının altına düşmeyen Avrupa ihracat pazarımız, 2013 ve 2014 Avrupa anemik ithalat talebiyle kışır döngüdedir. Çin büyüme eğilimindeki gerilemeyi telafi etmek amacıyla küresel pazarlardaki ithalat talebine saldıracaktır. Bize Ortadoğu, Türki Cumhuriyetler ve sınır komşularımızdaki talepler kalacaktır. Irak iç savaşına Suriye ve Mısır da dahil olunca, Avrupa’nın daralan talebinin alternatifi olmuş bu pazarlar da ithalata kepenk indirmiş olacaktır.

Sonuçta bizim büyümemizin temel dayanağını iç talep ve devlet harcamaları şekillendirecektir. %4.5 büyümenin altında kalmışsak, genel trendin dışında bir işsizlik üretmeye başlayacağız. Sosyal gerilimi tırmandırabilecek komşularımız, seçim atmosferine özgü rekabet ortamımızla birleşip, çok güçlü bir saik ile büyüme sınırlarımıza çitini gerecektir.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar