Büyümek vs. kalkınmak

Prof. Dr. Dilek LEBLEBİCİ TEKER
Prof. Dr. Dilek LEBLEBİCİ TEKER [email protected]

Türkiye’de mevcut sorunlar nedeniyle çoğu önemli konuyu kaçırıyoruz. İki seçim atlattık. Düşük faiz ve rekabetçi kur ısrarları, yüksek enflasyonu üzerimize resmen yapıştırdı.

Yanlış kararın toparlanması da zor oluyor elbette. Hatta o kadar zor oluyor ki çözümü yine tabanda arıyoruz. Zira, şimdilerde kamu personel servislerinin kaldırılmasından, su ısıtıcılarının kullanımına yönelik bir dizi önlem yine çözümü çalışanda ve vatandaşta aramaya sürüklüyor. Bir süredir uygulanan politikalar farklı kesimleri mağdur etti. Kira artış oranlarında yüzde 25’lik sınır ile enflasyon kontrol altına alınmaya çalışıldı.

Hem kiracının hem de mal sahibinin haklı olduğu tuhaf bir dönem yaşadık. Emeklilere KYK yurtlarında tatil imkanı sunulacağı açıklandı, ya da şimdilerde bayram tatili için otobüs ücretlerinde yüzde 20 indirim imkanı gündeme taşındı. Tüm bu önlemler bir çabayı ortaya koysa da; vatandaşın uzun vadede refahını arttırmaya yönelik değil, anlık küçük çözümler olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonomik darboğazın çözümü yine vatandaşın kendisinde aranırken bir yandan ek vergiler ve yeni düzenlemelerle devletin fon ihtiyacını karşılamaya devam edeceğini de biliyoruz. Liste daha uzun ama birkaç örnek de bize gösteriyor ki Türkiye’de odak noktamız geçim sıkıntısı olmanın ötesine geçemiyor. Son açıklanan TUIK enflasyon verisi yüzde 75.45 ile beklenen tepe noktaya ulaştı. Türkiye 2024 yılı ilk çeyrek yüzde 5.7 büyüdü.

Üçüncü çeyrekten sonra toparlanma görülecek

Global rakamlarla karşılaştırıldığında güzel bir profil var ortada. Büyümenin nesi kötü olabilir zaten ama yeni ekonomi yönetiminin dezenflasyon politikaları ile daha düşük büyüme ancak daha kontrollü bir enflasyon beklentisi bu rakamlara yansımadı.

İç talep destekli büyüme, enflasyon politikasının tam olarak senaryoya giremediğine bir işaret. Bu koşul hanehalkının fiyatlarda düşüş eğilimine inanmadığına dair bir gösterge. Bu yılın üçüncü çeyreği sonrası ancak bir toparlanma göreceğiz. Öte yandan başka alt kırılımları da incelemek gerekiyor. Son büyüme verisi inşaat sektörünü sahnede tutmaya devam ediyor. İşte büyüme ve kalkınma arasındaki nüans da burada kendini gösteriyor.

Büyümenin sadece bir istatiksel ölçüt olduğunu ve orta ve uzun vadeli performansın, kalkınma kavramı ile ölçümlenmesi gerektiği konusunu bize yeniden hatırlatıyor. Basit bir ifade ile adaletli gelir dağılımı, hukuk düzeni, sağlıklı yaşam süresinin uzaması, uluslararası rekabete hazır eğitimli nüfusun oranında artış ve elbette tüm bunların öncü göstergesi kişi başına gelir yapısı, kalkınma için önemli metrikler.

Tabana yayılmış kalkınma uzun bir süre alıyor

 Ekonomi politikalarının büyüme üzerindeki etkisi daha kısa sürede kendini gösterirken, tabana yayılmış kalkınmanın oluşması çok daha uzunca bir süre alıyor. Olayın sosyal boyutu bir tarafa, sözkonusu uzun vadeli kalkınma olunca, ister istemez Türkiye’nin ürettiği ve ihraç ettiği ürünlerin yapısı da çok sayıda makroekonomik faktör için önemli bir öncü gösterge olarak karşımıza çıkıyor. Hedef daha yüksek teknoloji ürünleri üretmek, satmak ve hatta bu konuda Dünya markası yaratmak ise, Türkiye bu konuda hızlı ilerlemiyor.

ECI verilerine göre Türkiye 40. Sırada

Küresel olarak incelenen ekonomik kompleksite endeksi (ECI) verileri ülkelerin üretip sattıkları ürünlerin yüksek teknoloji ve beşeri sermaye birikimi ile ortaya konduğunu karşılaştıran önemli bir veri ki iktisadi kalkınma için de önemli bir gösterge.

Ekonomik kompleksite atlası verilerine göre son 5 yıldır Japonya ve İsviçre ilk 2 sırayı paylaşıyor. 3. sırada Güney Kore ve 4. sırada Almanya var ki Güney Kore ile Almanya son 5 yıllık sürede yer değiştirmiş olarak görünüyor. Güney Kore tam bir başarı hikayesi. Buna başka bir yazıda daha detaylı değineceğim. Türkiye ise 133 ülke sıralamasında 40. sırada.

Türkiye’yi Kanada takip ediyor. Böyle bakınca kötü değil, kaldı ki son 20 yılda 16 sıra yükselmişiz. Ancak kişi başı gelir düzeyleri ve farklı makro veriler ekseninde incelendiğinde bizim için yol uzun. Bu konuda sektör-üniversite işbirliğine çok iş düşüyor. Daha aktif patent başvuruları, devlet destekli kuluçka merkezleri gibi çok sayıda konunun daha yakından planlanması gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Suriye meselesi 11 Aralık 2024
Faiz kararları 04 Aralık 2024
Trump 2.0 etkileri 13 Kasım 2024
Faiz, Trump ve Bitcoin 06 Kasım 2024
TÜİK, OVP ve vatandaş 10 Eylül 2024