Büyümede açmazlar
Türkiye ekonomisi büyüyememekten mustarip. Bir süredir büyümemiz potansiyelinin altında seyrediyor. Büyüyememekten kastımız bu. Büyüyememek salt Türkiye ekonomisinin sorunu değil. Krizden bu yana potansiyelinin altında bir büyüme sınırına takılmış çok sayıda ekonomi var. Özellikle önde gelen gelişmiş ülkelerde bu sıkıntıdan kurtulmak için ciddi çaba gösteriliyor. Bunlar ekonominin kendi istimi ile bu duvarı aşamayacağını kabullenmiş durumdalar. Genişlemeci ekonomi politikalarını devreye sokarak büyümeyi hızlandırmaya çalışıyorlar. Maliye politikaları hala görece sıkı tutuluyor. Genişlemeci etki daha çok para politikalarındaki gevşeme ile sağlanmaya çalışılıyor. Parasal gevşeme ile büyümeyi desteklemenin de sınırına dayanılmış gibi görünüyor.
Bizde de büyüyememe sıkıntısı sürüp gidiyor. Buna rağmen etkileyici bir büyüme desteği sağlanmış sayılmaz. Bu eksiklik özellikle seçim zincirinin başladığı tarihten bu yana daha da belirgin hale gelmiş durumda. Son yıllarda artan belirsizlik ve riskler nedeniyle özel kesim yeterli harcama yapıp, talep üretemiyor. Bunu telafi edecek genişlemeci ekonomi politikası uygulamaları ise utangaç, pasif ve yetersiz kalıyor. Maliye politikasında sıkılık ısrarla devam ettirilirken para politikasında örtük bir sıkılık sürüyor. Büyümeyi destekleyecek öteki önlemler de devreye sokulamadı. Şimdi yeni hükumet bu eksikliğin farkındaymış gibi görünüyor. En azından söylemi böyle bir izlenim veriyor. Yatırımcıların ayağının altına halı sermeye kadar varan bir “genişlemeci-büyümeci politika” iştahının var olduğu anlaşılıyor. Bu tür niyetlerin açıklanmasının dahi, daha ilk adımda, rahatlama ve hareket yarattığı görülüyor. Umarım böyle devam eder ve ekonomi potansiyel büyümesinin üstünde bir büyüme patikasına oturtulur.
Ancak, bütün iyi niyetlere rağmen, önümüzdeki dönemde büyüme bağlamında bir çok açmazımızın olduğunu da gözden kaçırmamak lazım. Yani sorun öyle “haydi halı serelim” demekle aşılacak türde bir sıkıntı değil. Açmazların başında hala gündemi işgal eden belirsizlikler ve riskler var. Bunların bir kısmı dışarıdan geliyor. İçeriye yansımalarını en alt düzeyde tutmaya çalışmanın dışında yapacak fazla bir şey yok. Bir de kendi yarattığımız belirsizlikler ve riskler söz konusu. Örneğin, risk yaratma skorumuz epey yüksek. Siyasi uzlaşmazlığı sürdürüp, yeni seçim beklentisi yaratarak siyasi risk üretmeye devam etmek bu skoru daha da kötüleştiriyor. Bir başka açmaz da ayrıştırıcı-dışlayıcı siyasi söylemi sürdürerek gerginliği büyütmek. Uygun bir siyaset stratejisi belirsizlik, risk ve kaygı üreten, yatırım iştahını körelten bu unsurları sıfırlayıp, büyümenin önünü açabilir diye düşünüyorum.
Bu sorun aşılsa da hala uygun (genişlemeci) politikaların devreye sokulması gerekiyor. Son yıllarda özel kesim kendi harcamalarını dizginlerken devletin de kamu mali dengesi ve yüksek oranlı “faiz dışı fazla” hedefini ısrarla koruduğu gözleniyor. Bu yaklaşım bir yandan risk algısını denetim altında tutma isteğini yansıtırken bir taraftan da görece yüksek düzeyde katılaşmış olan enflasyon karşısındaki çaresizliğe işaret ediyor. Büyümeyi destekleyici politikalar açısından bu önemli bir açmazdır ve uygun bir çözüm bulunması gerekir diye düşünüyorum.
Maliye tarafı zorunlu olarak sıkı tutulurken zamanın ruhuna uyup para tarafı gevşetilebilir, böylece büyümeye destek sağlanabilir diye düşünmek mümkün. Son sıralarda böyle bir yaklaşım da deneniyor zaten. TCMB faiz indirimi yapıyor. Bunun henüz ciddi ve yeterli bir parasal gevşeme (dolayısıyla büyüme desteği) sağladığını söylemek zor. TCMB’nin ortalama fonlama faizi 2015- 2016 mart döneminde 120 baz puan yükselmiş. Buna karşılık faiz indirimi 125 baz puanda. Bu tablo henüz ortada bir gevşeme olmadığını, para alanında sıkılığın devam ettiğini gösteriyor. Faiz daha da indirilmelidir diye düşünebilirsiniz. Bunun canlandırıcı bir etki yaratması mümkün. Ama burada iki açmaz var. Büyüme desteklense dahi büyük bir olasılıkla enflasyon da sıçratılır. Bir açmaz bu. Yani kaş yapayım derken göz çıkartmak riski var. İkinci açmaz küresel ortamın ters yönde değişecek olmasıdır. Önümüzdeki dönemde FED’in faizi yükseltmeyi sürdürecek olması bunun işaretidir. Dışarıda faizler yükselirken bizim faiz düşürmemiz ateşle oynamak gibi bir şey olur. Bu iki açamaz büyümeyi teşvik bağlamında para politikasını da kuşkulu hale getirmektedir.
İş halı sermekte kalsaydı iş kolaydı. Ama mevcut açmazların niteliği ve katılığı bu kolaylığa imkan vermiyor. En azından büyüme-enflasyon-dış açık üçlüsüyle ilgili daha özenli ve etkin bir senaryonun gündeme taşınması gerekiyor diye düşünüyorum.