Büyüme yüksek gelecek ama...
İktisat biliminin ekonomik performansı salt milli hasıla büyümesi rakamlarıyla ifade etmeye çalışmasının yanlışlığı üzerine çok yazılır çizilir. Dönem dönem içine “mutluluk”, “sürdürülebilirlik” gibi kavramların veya kullanılan kaynakların amortismanının ve yaratılan çevre tahribatlarının maliyetlerinin de katıldığı (ister istemez daha sübjektif olan) hesaplama yöntemleri geliştirilmeye de çalışılır. Ama gel gelelim, günün sonunda GSYH büyüme rakamları ekonomik kalkınma açısından bir mihenk olarak görülmeye devam eder.
Bu bağlamda, 11 Aralık’ta Türkiye ekonomi tarihinin “ilginç” anlarından birine şahit olacağız. O gün 3. çeyrek milli hasıla rakamları açıklanacak. Büyük ihtimalle çeyreklik büyüme oranı yüzde 10’un üzerine çıkarak 2011’den beri en yüksek artış hızına ulaşmış olacak. Büyüme oranının yüksek gelecek olmasının başlıca 2 sebebi var. Birincisi, özellikle KGF kefaletli krediler eliyle piyasaya bol miktarda para pompalanmış olması. İkincisi ise tamamen istatistiki bir etki, geçen senenin aynı döneminde GSYH’nin büyüme değil, yüzde 0.8 oranında küçülme göstermiş olması. (Bu 2 faktörün de devamlılık arz edecek faktörler olmadığı ortada.) Öte yandan, bu rekor seviyedeki büyüme oranına karşın ekonomik aktörlerin ve de özellikle hanehalklarının iktisadi gidişattan memnun ve mesut olduklarını söylemek oldukça zor.
Tüketici güveninin uzun zamandır zayıf seyrettiği herkesin malumu. Son açıklanan kasım rakamı da 65.2 ile son 13 ayın en düşük düzeyindeydi. Bu endeksin döviz kurlarıyla ters yönde yakın bir korelasyonu mevcut. (Döviz kurlarındaki artışlar tüketici güvenini azaltmakta.) Son dönemlerde, dalga dalga gelen devaluasyonlar tüketici için oldukça moral bozucu olmuşa benziyor. Ancak tüketicilerdeki güven gerilemesini salt döviz kurlarına bağlamak da çok doğru değil. Tabii ki iç ve dış siyasal gelişmeler ve artan belirsizlikler de tüketici güvensizliğinde rol oynuyor.
Tüketici güven endeksi ile birlikte 4 tane daha reel sektöre dair güven endeksini içine alarak oluşturulan “ekonomik güven endeksi”ndeki gidişat da olumlu değil. Son 3 ayda bu endeks ve içindeki tüm alt endekslerde gerileme söz konusu. Rekor bir büyüme oranının açıklanacağı bir dönemde neredeyse ekonomiyi oluşturan tüm birimlerde ciddi güven kaybı meydana gelmiş olması oldukça çelişkili bir durum doğrusu.
Halbuki güveni etkileyen diğer önemli bir faktör olan “hanehalkı gelirleri” bakımından işler çok da kötü gitmiyor. En azından dün açıklanan TÜİK İşgücü Kazanç Endeksi’ne göre durum böyle. 3 ayda bir yayınlanan bu endeks 2014 yılı başından beri hesaplanmakta. 2014 yılının 1. çeyreğinden 2017 yılının 3. çeyreğine kadar olan süre içerisinde saatlik işgücü kazanç endeksindeki ortalama artış yüzde 63 olmuş. Aynı dönemde tüketici enflasyonundaki artış ise yüzde 33. Kısacası, son 3.5 senede çalışanların reel gelirlerinde artış söz konusu. (Tabii, aynanın diğer tarafı da bu artışın enflasyonu körükleyen faktörlerden biri olması!)
Diğer bir önemli gösterge olan “tarım-dışı işsizlik oranı” ise ilk 2 çeyrekteki yüzde 5’in üzerindeki büyüme oranlarına rağmen hiçbir düşüş göstermeyerek oldukça şaşırtmıştı. Neyse ki, son ağustos rakamları bir düşüşe işaret etmekte. (İşgücü hesaplamalarında 3 ayın ortalamaları alındığından, bu düşüşün eylülde devam etmiş olduğunu söyleyebiliriz.) Öte yandan, bu sadece göreceli bir düşüş. Mutlak olarak bakıldığında, ağustostaki yüzde 12.8 olan tarım-dışı işsizlik oranının ve yüzde 20.9 olan genç nüfustaki işsizlik oranının Haziran 2012’de görülen yüzde 9.8 ve yüzde 15.1’in oldukça üzerinde seyretmeye devam ettiği görülüyor.
Hanehalkı açısından hal ve gidişat pek parlak bir seyir izlememekteyken, pazartesi günü Hükümet yetkililerinin çıkıp “bakın vatandaşlarımız, rekor seviyede büyüyoruz” demeleri biraz garip kaçacak sanki.