Büyüme yetmiyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

Ekonomide büyümeye tapınan iktisatçılar ve politikacılara ilgi her zaman yüksek oldu. Bu konuda sağcı iktisatçılar (neoklasikler) ile politikacılar hep başı çekti. 2008 krizi sonrası bu algı biraz azaldı ise de hala çekiciliği bulunmakta. Elbette, konuya akılcı yaklaşan sağcılar da oldu. Nitekim krizin başlarında Fransa’nın sağcı Cumhurbaşkanı N. Sarkozy bir heyet oluşturdu. Heyetin başına da Nobel ekonomi ödülü sahibi iki iktisatçıyı; Keynesyen J. Stiglitz ile sosyalist iktisatçı A. Sen’i getirdi.

Heyetin araştırmasının sonunda büyümenin tek başına bir ekonomi için yeterli olmadığı, nasıl büyündüğü ve büyümenin yurttaşlarca nasıl paylaşıldığının da önemli olduğunu öne çıkartan bir rapor yayınlandı.

Bu farklılaşma kervanına on yıllık krizin sonunda uluslararası sermayenin lider kuruluşları, IMF ve Dünya Bankası da katıldı. Eşitlik, yoksullukla mücadele, çalışan yoksullar, kentsel yoksulluk gibi konulara ilgi duyar hale geldiler. Bu iki kuruluşun web sayfalarında tartıştığımız konulara ilişkin bölümler açıldı, araştırmalar yayımlandı.

IMF, 2018 yılının Ocak ayında Dünya Ekonomik Raporunda yaptığı güncellemede konuya bir kere daha dikkat çekerken, başkan C. Lagarde 27 Şubat tarihinde Cakarta’da düzenlenen “Değişen Küresel Dünya da Yeni Makroekonomik Modeller” başlıklı toplantıda yüksek büyüme oranlarının yakalanmasına rağmen, tüm ekonomiler için finansal kaynaklı risklerin yüksek olduğunu ve yapısal reformların devam edilmesi gerektiği vurgusu yaptı.

Eşitsizlik ve işgücü piyasası önümüzdeki dönem belirleyici olacak

Doğal olarak Lagarde’nin yapısal önlemleri ile ülkelerin kendileri için belirledikleri değişim programları farklı olabilir. Ancak IMF Ocak raporunda gelir eşitsizliğinin yarattığı sorunlar ve işgücü piyasasındaki değişimin önümüzdeki döneme ilişkin belirleyici olacağının altını da çizdi.
Bu köşeye takip edenler bizim yoksulluğu azaltmanın yolunun yardımlar değil, istihdamı artırmaktan geçtiği düşüncesinde olduğumuzu biliyor. Eğer işsizlik azalırsa, bunun yanında ekonomide verimliliği artıracak bir yapısal dönüşüm de (yapısal önlem) sağlanmış ise ekonomide istikrarlı bir toplam talebi yani istikrarlı büyümeyi yakalamak kolay olacaktır.
Burada özellikle gelişmekte olan ülkeleri bir tehdit beklemekte. Gelişmiş ülkeler, yaşlanan işgücü profilini de düşünerek yüksek teknoloji ürünlerine (doğal olarak katma değeri de yüksek) yönelme eğilimini daha da artırmaktalar. Bu gelişimin sonrasında, düşük katma değerli ürünler üreten ve ihraç eden nüfus artış hızı yüksek gelişmekte olan ülkeler büyüyen pastadan pay almaları zorlaşabilir. Bunun için eğitim ve kurumsal yapılanmada değişime gidilmesi ve buna yönelik bir planlamaya başlanılması gerekmekte.

Böyle bir dönüşüm için altyapısı olan ülkeler arasında yer alan Türkiye, maalesef dinsel ağırlıklı eğitim ve zayıf kurumsal yapılanması nedeni ile atağa geçememektedir. Son dönemlerde ülkeye egemen olan söyleme de bakınca böyle bir değişim programını becerme gücümüzün oldukça zayıfladığını da görmekteyiz. Yazık.

Okuma Önerisi: Anthony Atkinson, Eşitsizlik, 2018

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019