Büyüme ve istihdamda adım atabilmenin ön koşulu olarak enflasyon
TCMB’nin hazirandan sonra faiz indirim seçeneğini değerlendirmeye başlaması zorlaşıyor. Çünkü Fed’in faiz artırım beklentileri tekrar gündemdedir.
Yellen aşırı ısınma riskine karşı faiz artırım sürecini başlatmakta kararlı olduklarını yineledi. Liberal ekonomi olarak konuştuğumuz ABD ölçeğinde bir büyüklükteyse, ters esen rüzgarların tamamen yok olduğunu düşünebileceğimiz bir koşul, hiçbir konjonktür için gözlenemez. Düşük faizler aşırı ısınmayla birlikte 2008 sonrası krizinin yapısal bozukluklarını büyük bir hızla artırır. Sadece balon ekonomiler yaratmakla kalmaz, ekonomilerdeki denetimsizliği piyasaların sağduyusuzluğuyla taçlandırır.
2015 ilk çeyreği öngörülerden düşük sonuçlandı. Ancak FED’in yılın bütününe ilişkin iyimserliğini bozamadı. 2015 yılsonunda iyileşme beklentisi sürerken büyümedeki ılımlı tahmin korunuyor. Dolar, tüm para birimleri karşısında değerlendi; en çok da TL karşısında.
İşsizlik yılsonu yüzde 5 tahminlerinde, geri adım atılmıyor. Öte yandan ücretler 2008 sonrasında küresel ekonominin başındaki en büyük dertlerden biridir. Ücretler tüketimin satın alma gücünü bire bir etkisi altına almaktadır. Yine ücretler tüketimin ekonomik güven olgusunu ve talebin yapılandırıyor. Sadece durgunluğu artırmakla kalmayıp fiyat artışı bekleyişlerini de sınırlayabilmektedir. Böyle olunca da büyüme, istihdam ve enflasyon hedef üçlüsü içinde; hikayesi en çetin olan enflasyonda yüzde 2 seviyesine erişilmesi ABD ekonomisine en çok zaman kaybettirecek olandır.
Gelelim Fed’deki gelişmelerin TCMB’nin para politikasına olan etkilerine: Merkez Bankası çekirdek enflasyonun aylık düşüşünü öne çıkartmak istemektedir. Oysa çekirdek enflasyonu 3 aylık ortalama mevsimsellikten arındırılmış olarak değerlendirirsek, Şubat 2015 sonrasındaki keskin artışla karşılaşıyoruz. Yüksek mayısın ardından, düşük gelecek haziran ve temmuza rağmen enflasyondaki katılık yapısal dönüşümlerde yol alınmadan önlenemeyecektir.
Tahvil piyasasındaki fiyatlama davranışları, fonlama maliyetiyle ülke risk priminin etkisi altındadır. Merkez Bankası’ndan sağlanan ağırlıklı ortalama fonlanmanın maliyetine göre yüksek seyreden bir orta vadeli gösterge faiz seviyesi, piyasanın para politikasından bekleyişlerinin faizleri düşürmemesi yönünde olduğunun bir ifadesi niteliğindedir.
Öyleyse şunu söyleyebilir miyiz? Enflasyonu kontrol eden, para politikasını da ekonominin büyümesine ve istihdamın yararına olacak şekilde istediği gibi kontrol eder. Hindistan’a bakalım, önce enflasyonda dizginleri ele geçiren bir Merkez Bankası, ardından tüm ekonomide etkinliğini hızla artıran bir para politikası ile karşılaşıyoruz. Fed enflasyonu yüzde 2’ye yükseltmeden, TCMB ise yüzde 5’e düşürmeden temkini elden bırakamayacaklar.