Büyüme şoku
Dünya piyasalarındaki bahar havası kısa sürdü. Küresel büyümenin hız kestiğini gösteren veriler global risk iştahını bozdu. Dolar %4'e yakın değer kazanırken dünya borsalarında %2.5 civarında gerileme yaşandı. Aşırı ısınma endişeleri yaşayan Türkiye borsasında dolar bazındaki gerileme %10'u aştı.
Piyasalardaki gerilemenin, "dünya ekonomisinde çift dip" endişelerinin konuşulduğu 2010 Mayıs'ındaki gibi sert bir düzeltmeye dönüşüp dönüşmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Önümüzde aylarda piyasaların yönü üç temel alanda yaşanacak gelişmelerle belirlenecek (i) Küresel büyümenin seyri (ii) Zayıf Avro ülkelerinde borç sorununun çözümüne yönelik adımlar (iii) Yüksekten uçan Türkiye ekonomisinin "yumuşak iniş" yapmayı başarıp başaramayacağı.
Kuzey Afrika'da yaşanan toplumsal hareketler nedeniyle petrol fiyatlarındaki yükseliş, Avrupa ülkelerinde yaşanan borç sorunu ve Japonya'daki deprem felaketi küresel büyüme üzerindeki baskıları artırdı. Genişleyici maliye politikalarının devreden çıkmasıyla birlikte ABD ve Avrupa ekonomilerinde büyüme zaten hız kesmeye başlamıştı. Yaşanan dışsal şoklar bu ülkelerdeki büyüme üzerindeki baskıyı daha da artırdı.
Mayıs ayı PMI verileri ABD ve Avrupa'da büyümenin ivmesini kaybettiğini, Japonya ekonomisinin durgunluk sınırında olduğunu gösteriyor. Mevcut konjonktür gelişmiş ülkelerin, özellikle G3 Merkez Bankalarının, genişleyici para politikasını uzun süre devam ettirmesini gerektiriyor.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde ise durum çok farklı. Ekonomideki ısınma ve yükselen enflasyon bu ülkelerin daraltıcı ekonomi politikaları uygulamasını gerektiriyor. Ancak gelişmiş ülkelerdeki borç sorunları ve son dönemde yaşanan dışsal şoklar ekonomi yönetimlerinin frene sert bir şekilde basmasını engelliyor.
Küresel sermayenin riskin yüksek getirinin düşük olduğu gelişmiş ülkelerden makro dengelerin sağlam büyümenin yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere yönelmesi Türkiye gibi ülkelerde ekonomi yönetimlerinin sıkı para politikası yoluyla daraltıcı önlemler almasını daha da zorlaştırıyor.
Türkiye özeline bakalım. Yakın komşularımız Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan sorunlara rağmen Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında iç talebe ve dış kaynağa dayalı hızlı büyümesini sürdürdü. İç ve dış talep arasındaki farkın artması cari açığın milli gelirin %8'i gibi sürdürülemeyecek seviyelere çıkmasına yol açtı.
Dış dengedeki bozulma ekonominin daraltıcı politikalarla yavaşlatılmasını gerektiriyor. Ancak genel seçimler öncesinde sıkı maliye politikası uygulanma şansı sınırlı. Sıcak paranın ekonomik dengeleri bozacağı endişesiyle ekonomi yönetimi faiz dışı araçlarla para politikasını sıkılaştırmaya çalıştı. Ancak alınan önlemlere rağmen bugüne kadar ekonomik büyümede bir yavaşlama sağlanamadı.
Bizim görüşümüz ekonomide arzu edilen yumuşak inisin sağlanması için ekonomi yönetiminin seçimlerden sonra hızla başka önlemler alması gerektiği yönünde. Alınabilecek önlemleri üç ana başlık altında toplayabliriz. (i) Maliye politikası yoluyla bir yandan iç talep kısılırken diğer yandan krediler üzerindeki maliyetlerin artırılması ii) Banka bilançolarının büyümesini yavaşlatmak için BDDK'nın idari tedbirlerle devreye girmesi (iii) Sıcak para endişelerine rağmen kısa vadeli faizlerin artmasına izin vererek ekonominin soğutulması.
Türkiye'de piyasaların yönü küresel büyümenin ne derece yavaşlayacağına, enflasyonu ve cari açığı makul sınırlar içinde tutarak büyüme cephesinde sağlayacağımız başarıya bağlı olarak belirlenecek. Küresel büyümenin yeniden hızlanacağı konusunda iyimser değiliz. Ama seçimlerden sonra alınacak önlemlerle ekonomi yönetiminin piyasalara güven vereceğine ve ekonomi politikalarının sıkılaşmasıyla birlikte piyasalarda yönün yukarıya döneceğine inanıyoruz.