Büyüme sancısı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

2015 yılı sona ererken dünya ekonomisinde büyüme sorunu devam ediyor. Uluslararası kuruluşlar arka arkaya 2015 yılı gerçekleşmesi ve 2016 yılı tahminlerini yayınlıyorlar. Görüne o ki, dünya ekonomisi 2015 yılını %3 oranında bir büyüme ile kapatacak. Büyüme oranı Euro Bölgesi'nde %1,5, gelişmiş ülkelerde %2,0, gelişmekte olan ülkelerde %4,0 düzeyinde gerçekleşecek gibi gözükmekte. Önümüzdeki yıl ise dünya ekonomisinin %3,6, Euro Bölgesi'nin %1,6, gelişmiş ülkelerin %2,2, gelişmekte olan ülkelerin ise %4,5 düzeyinde büyüyeceği tahmin edilmekte.

Oranlara bakıldığında kriz aşılmış gibi duruyor. Ancak büyüme belli ülkelerde yoğunlaşmış durumda. Örneğin gelişmekte olan ülkelerin 2015 yılında %4,0’lük büyüme oranına ulaşmasında dört ülke etkili: %6,8 ile Çin, %7,3 ile Hindistan ve %4,7 ile Malezya ve Endonezya.

Gelişmiş ülkelerin büyüme oranını %2,6 ile  ABD ve %2,8 ile İngiltere yukarı çekmekte. Japonya ve Euro Bölgesi henüz istikrarlı bir büyüme trendi tutturabilmiş değil. IMF’in tahminine göre Japonya 2015 yılını %0,6’luık bir büyüme oranı ile kapatacak, 2016 yılı için beklenti %1 düzeyindedir.

Küresel ekonominin büyüme ile ilgili sıkıntısının ardında tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışın düşük  düzeyde seyretmesi, dış talebin de buna paralel bir seyir göstermesi yatmaktadır.  Toplam harcama (toplam talebin) yurtiçi talep kısmı özel tüketim, özel yatırım ve kamu harcamalarından (kamu tüketimi ve kamu yatırımı) oluşmakta.  Bu eşitliğin özel kesimin tüketim ve özel kesim yatırım harcamaları kısmı  arzulanan düzeyde artmıyor. Bunun ana nedeni ise borç oranının yüksek olması. Yani hanehalkının borç oranı yüksek olduğu için tüketimini kısıyor, özel sektör borç oranı yüksek olduğu için yatırım ve tüketim yapamıyor. Bu paradoksal durumu çözmek için ABD 2008’den bu yana, AB ise bu yıldan başlayarak (geçmiş yıllarda da bunu yaptı ama çok güçlü ve planlı bir uygulaması yoktu) parasal genişlemeye giderek, tüketim ve yatırımı düşük faiz oranları ile artırmaya çalışmaktadır.  

Parasal genişleme ekonomilere soluk aldırdı, ancak borç stoku oranı hala yüksek. Reel sektör özellikle sanayi sektörü düşük kar oranları ile üretim yaparak krizin yükünü biraz olsun üstlendi, emekçiler yükün önemli bir kısmını aldı. Krizin baş yaratıcısı finans sektörü ise kendini bu yükten sıyırdı.  Politik ve bürokratik sistemdeki gücünü kullanarak bunu yaptı. Ancak sorun olduğu gibi duruyor. 

Küresel ekonominin baş aktörleri bu durumu görüp, daha doğrusu anlayıp ve algılayıp, finans sektörünü bu yüke ortak etmezlerse, şimdi den söyleyelim, söner gibi gözüken kriz ateşi yeniden alevlenir. 

Diğer ülkelerdeki bu çarpık yapı Türkiye içinde geçerlidir. Bunun için bankaların kar oranlarını, reel sektör kar oranları ve büyüme rakamlarını karşılaştırmak yeter. Bir yazıda bunu da yapalım. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019