Büyüme rakamlarındaki sorunlar

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Hemen hemen tüm ekonomi yorumcuları şu konuda mutabık zannedersem: 3. çeyrekteki çift haneli büyüme iktisadi risklerin ciddi şekilde artması pahasına elde edildi, ve sonraki dönemlerde aynı politikalarla bu performansın sürdürülmesi imkansız. Cari açığın milli gelirin yüzde 5’ini geçmesi, enflasyonun kontrolden çıkması, bütçe açığının tırmanması ve dış borç çevriminde oluşabilecek sorunlar bu artan risklerin başlıcaları.

Neticede 3. çeyrek çok geride kaldı ve neredeyse 4. çeyreği de tamamlamak üzereyiz. Ancak yayınlanan milli hasıla verileri, geçmişte kalmış da olsa, ister istemez geleceğe yönelik bazı soru ve sorunları da beraberinde getiriyor. Bundan yaklaşık 2 ay önce 3. çeyrek büyüme oranının yüksek gelecek olmasına karşın, bu büyümenin ekonominin aktörleri tarafından hissedilemediğini yazmıştım. Aynı zamanda bazı istatistiklerle büyüme rakamları arasında da çelişkiler olabileceğini vurgulamıştım. Tabii, o gün elimde 3. çeyrek rakamları yoktu, onun için de bu görüşlerimi somutlaştırmamıştım. Ama bugün o rakamlar elimizde, ve bu rakamlarla diğer veriler arasındaki bazı farkları ortaya koyabiliriz.

1- Bu çeyrekte GSYH’de büyümenin itici gücü harcamalara göre yüzde 11.7 artışla “hanehalkı tüketimi”, üretime göre ise yüzde 20.7 artış ile “hizmetler”. Normal şartlarda bu 2 verinin de perakende satış hacimleri ile yakın bir korelasyonu olması gerekir. Ancak, 3. çeyrekte perakende satış hacimi endeksindeki artış oranı sadece yüzde 1.3.

2- Bu dönemde sabit sermaye harcamaları yüzde 12.4 ve bunun alt kalemi olan makine ve teçhizat yatırımları yüzde 15.3 artış göstermiş bulunuyor. Öncelikle kaç çeyrektir eksi seyreden bu kalemlerdeki bu artış oranlarının hiç yeterli olmadığını söylemeliyiz. (Ayrıca, istatistiklerde hâlâ yatırımların özel sektör – kamu sektörü ayrımını göremiyoruz. ) Doğal olarak, tarihsel olarak bakıldığında, bu 2 verinin de “sermaye malları ithalatı” verisiyle yakın korelasyonu var. Ancak, 3. çeyrekte sermaye malları ithalatımızdaki artış sadece yüzde 4.6 ile yatırım artışlarının oldukça altında.

3- Üretime göre hesaplanan GSYH’de bu çeyrekte inşaat sektörü yüzde 18.7 gibi oldukça yüksek bir artış göstermiş. Benzer bir şekilde “harcamalar” yönteminde de inşaattaki sabit sermaye oluşumu artışı yüzde 12. TÜİK inşaat üretim endeksinin yayınını bu sene durdurduğu için bu konuda sağlıklı bir kıyaslama yapmak zor. Ancak “inşaat sektörü güven endeksi” bir yardımcı veri olarak kullanılabilir. Bu endekste geçen senenin aynı dönemine göre bir artış söz konusu ancak gene de bu oranlı bir üretim artışını destekleyici bir artış değil bu. (Ayrıca bu ve diğer güven endekslerindeki gerileme de halen devam ediyor.)

Değişik serilerle milli gelir rakamları arasındaki bu farklar dışında 3. çeyrek rakamlarının anlattıkları başka şeyler de var. Mesela, pek de dikkat çekmeyen bir gelişme “gelirlere göre GSYH” hesaplamasında şirket kazançlarının (net işletme artığı) giderek artan payı. Son çeyrek itibarıyle çalışanlar toplam gayrisafi katma değerin yüzde 32.7’sini kazanırlarken, şirketler yüzde 52.2’sini elde etmişler. (2016’nın başında bu oran 40.8’e 40.6 çalışanların leyhine idi.) Çalışan kesime toplam gelirden bu kadar az pay ayrılırken, tüketimin güçlü seyretmesi imkansız.

Son olarak da tekrar vurgulanması gereken bir nokta bu çeyrekteki yüksek milli gelir artışının arkasında asıl olarak geçen senenin aynı dönemindeki daralmanın sebep olduğu “baz etkisi” nin olduğudur. Çeyrekler itibarıyle ekonomideki “reel” büyüme trendini görmek istiyorsak asıl odaklanmamız gereken veri “mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış” GSYH hacim endeksinin bir önceki çeyreğe göre değişim oranları olmalıdır. Buna göre son 4 çeyrekteki büyüme oranları ise şöyle: yüzde 4.9, 1.6, 2.2, 1.2. Bariz bir yavaşlama göze çarpmakta.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019