Büyüme rakamlarında saklı acı gerçek!
3. çeyrek büyüme oranı yüzde 1.6 oldu. Her ne kadar bu oran yüzde 2.2 civarındaki beklentilerin altında kaldıysa da, ekonominin gidişatını dikkate aldığımızda, aslında hiç de beklenmedik bir rakam değil. 4. çeyrek ve 2019’un ilk çeyreğinde eksi rakamlar göreceğimizi söylemek ise müneccimlik olmaz herhalde.
3. çeyrekte hanehalkları tüketimi sadece %1.1 oranında artarken, devletin tüketim harcamalarındaki artış %7.5 olmuş. Bu çeyrekte milli hasılanın küçülmesini önleyen ise dış ticaret performansımız. %13.6 artan ihracat ve %16.7 daralan ithalat neticesinde dış ticaret bu dönemde %6 kadar milli gelire pozitif yönde katkı yapmış bulunuyor.
Dış ticaretin milli gelir üzerindeki pozitif etkisi bu ve önümüzdeki çeyreklerde de etkisini sürdürecek. Önceki gün Ekim ayı cari dengesinin üst üste 3. ay ve bu kez rekor bir miktarda (2.8 milyar dolar) fazla verdiğini gördük. En büyük ihracat pazarımız Avrupa’da büyüme yavaşlasa dahi Kasım ve sonraki aylarda da bu trendin devam edeceğini söyleyebiliriz. Lakin, salt dış ticaret performansıyla pozitif büyüme sağlamak oldukça zor. Milli hasılanın ağırlıklı bölümü hanehalkları ve devletin tüketim harcamaları ile yatırım harcamalarından oluşmakta.
Kurların stabilize olmasıyla birlikte enflasyonda istikrarlı bir gerileme patikasına girilinceye kadar politika faizlerinin yüksek seyredeceği muhakkak. Keza, devletin ekonomik dengeleri bozmadan tüketim ve yatırım harcamalarında reel bir artış sağlama imkanı da çok kısıtlı. İç talebin zayıf kalmaya devam edeceği bu şartlar altında net ihracat ve görünmeyen gelirler (turizm) performansımızın önemi daha da artmakta.
Başlıkta dikkat çektiğim ve asıl değinmek istediğim nokta ise Türkiye’nin kanayan bir yarası haline gelen yatırım harcamalarında devam eden gerileme. Bu çeyrekte yüzde 3.5 gerileyen yatırımların dağılımına baktığımızda inşaat harcamalarının %1.8, buna karşılık makine-teçhizat harcamalarının ise %8.5 gerilediğini görüyoruz. Son 11 çeyreğe baktığımızda ise kuşkusuz ki kalkınma açısından çok daha fazla öneme haiz olan makine-teçhizat harcamaları ortalama olarak yüzde 0.7 artış gösterirken, betona yatırım sayılabilecek inşaat harcamalarındaki ortalama artış yüzde 7 olmuş!
“Gayrisafi sabit sermaye oluşumu” olarak da bilinen yatırım harcamaları rakamları esasen yeni milli gelir istatistiklerinin de en sorunlu kısmı. Konuyla ilgili verilen tabloda kamu-özel sektör ayrımı olmadığı gibi, sınıflaması da sadece 4 maddeyle sınırlanmış. Bu kaleme “gayrisafi” denmesinin nedeni hesaplamalarda ülkenin sermaye stoğunun yıpranma paylarının dikkate alınmaması. Halbuki, hepimiz biliyoruz ki, zaman içinde makine-teçhizat ve hatta bina ve yollar da eskiyor, ekonomik ömürlerini tamamlıyorlar. Salt sermaye stoğunu reel olarak aynı seviyede tutabilmek için her sene belli miktarda yatırım yapılması gerekiyor. Güçlü bir reel büyüme sağlamak için ise bunun çok daha fazlası.
Eğer biz var olan sermaye stoğumuzu azaltıyorsak (ki rakamlar onu gösteriyor) gelecek için ümitli olamayız. Neden benim gibi pek çok ekonomistin “Türkiye’nin yatırım ortamı bir an önce düzeltilmeli” dediği daha iyi anlaşılıyor herhalde.