Büyüme iki kaynaktan beslendi

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

2017 yılı ikinci çeyrek büyüme verileri açıklandı. Son günlerde beklentiler abartılı olmaya başlamıştı. Abartılan düzeylere ulaşmasa da ikinci çeyrekte Türkiye ekonomisinin olumlu bir performans sergilediğini söylemek mümkün. Bu dönemde ekonomi bir önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla yüzde 16.3, zincirlenmiş hacim endeksi olarak, yani fiyat artışlarından temizlenerek, yüzde 5.1 büyümüş. Yılın birinci çeyreğindeki büyüme oranı da yüzde 5’den yüzde 5.2 ye revize edilmiş. Sonuçta 2017 yılının ilk yarısında büyüme oranı yüzde 5.1 olarak gerçekleşmiş.

Bunlar iyi haberler. Ancak, hızlanmanın önemli özelliklerine de işaret etmek gerekiyor. Kendi adıma hızlanan büyümenin arkasında olağan desteklerin yanı sıra iki de olağandışı etken olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi küresel sermaye akışının yeniden gelişmekte olan ülkelere dönüyor olmasıdır. İkincisi ise özellikle bu yılın başından bu yana içeride olağandışı bir destekleme çabasının devreye sokulmasıdır. Bu ikili büyümedeki hızlanmanın tamamını sağlamış olmasa da en güçlü etkenler olarak önemli rol oynamıştır diye düşünüyorum.

2017 yılının birinci yarısında büyümenin hızlanmış olmasının belki de önemli yanı bu dönemde gözlenen küresel eğilimden kopmamış olmak. Son araştırmalar küresel büyümede hızlanma olduğuna işaret ediyor. Yeni bulgular küresel iktisadi faaliyetin 2010 yılındaki kısmi toparlanmadan sonra yeniden içine düştüğü durgunluktan yavaş da olsa çıkmaya başladığını ve küresel büyümenin 2017 yılında en yüksek noktaya ulaştığını gösteriyor. Üstelik bunun yaygın bir dinamik olduğu anlaşılıyor. 2017 yılında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde büyüme son yıllarda oluşan görece düşük düzeyli büyüme trendinin üstüne yerleşmiş gibi görünüyor. Dahası, ana gruplar açısından değerlendirildiğinde, son dönemdeki küresel büyümenin finansal krizden bu yana en senkronize performans olduğu gözleniyor. Kısacası, dünya ekonomisinde kayda değer bir canlanma var. Türkiye ekonomisinde büyümenin son iki çeyrekte yüzde 5 düzeyinin üstüne çıkmış olması küresel gelişmeye ayak uydurduğumuzu gösteriyor. Uyum değerlendirmemizin büyüme oranındaki yüksek düzeyden kaynaklanmadığını söylemek gerekiyor. Tersine, canlandı dediğimiz pek çok gelişmekte olan ekonomi bu oranın bayağı altında dolaşıyor. Uyumdan kasıt herkes hızlanırken bizim hala durağanlık çemberine takılı kalmış olmamamızdır.

Canlanma eğilimin küresel ölçekte yaygın ve uyumlu olması bu sürecin benzer etkenlerden etkilendiğini ima ediyor. Değişen küresel riskler ve uluslararası sermaye akışında bununla uyumlu yön değişmelerinin bu tür bir ortak etken olarak değerlendirilmesinin yanlış olmayacağını düşünüyorum. Küresel krizin belli bir aşamasından sonra büyük merkez bankalarının kendi ekonomilerini canlandırmak amacıyla parasal genişlemeyi, biraz da bol bulamaç, serbestçe kullandığını biliyoruz. Bugün ortaya çıkan canlanma eğilimlerinde bu genişlemenin etkin bir rol oynadığı da malum. Ancak sürecin sonunda da özellikle Avrupa ve ABD’de büyük parasal birikimler oluştu. Geçtiğimiz dönemde jeopolitik risklerde gözlenen tırmanma karşısında bu fonların gelişmiş ülkelerin dışına yayılması pek gerçekleşmedi. Bu yılın başından bu yana söz konusu risklerin gerilemesi getiri-risk dengesini gelişmekte olan ülkelerin lehine döndürdü ve para yeniden faizleri yüksek olan gelişmekte olan ülkelere doğru akmaya başladı. Bu yeni yönlenmenin gelişmiş ülkelerde parasal itişle ortaya çıkan canlanmayı gelişmekte olan ülkelere de taşıdığı kanısındayım. Biz de bu süreçten etkilendik. Bu dönemde bize dönük sermaye girişi de hızlandı. Bunun büyüme üzerinde uyarıcı etki yarattığını ve büyümemizin küresel gelişmeyle uyumlu şekilde hızlanmasına katkı sağladığını söylemek mümkün.

Hızlanan sermaye girişinin büyümenin desteklenmesi bağlamında tek enstrüman olarak kaldığını söylemek zor. Benzer bir etkileşimin, daha da yüksek dozda, içeride de devreye sokulduğunu, siyasi iradenin hemen bütün imkanları kullanarak üretimi uyarıp, büyümeyi desteklediğini biliyoruz. Aslında bu tercihin 2017 yılı öncesindeki seçim maratonu sürecinde, daha çok seçim sonucunu etkilemek amacıyla, ortaya çıktığını söylemek mümkün. Ancak, sanırım seçim risklerinin de etkisiyle, bu ilk destek hamlesi özellikle büyüme üzerinde önemli bir etki yaratmadı. Seçim maratonu sonrasında söz konusu desteğin daha iyi tanımlanmış ve daha bonkör önlemlerle güçlendirilmesinin büyüme üzerinde daha güçlü bir pozitif etki yarattığını söylemek mümkün. Öte yandan, bu süreçte büyüme hızlanırken enflasyonun da hızlanması ilginç bir duruma işaret ediyor. Bu beraberlik büyümenin ekonominin ısınması pahasına hızlandırıldığı ve bu niteliği ile büyümenin sürdürülebilir olmadığı yönündeki değerlendirmememizi doğruluyor sanırım.

Sonuçta, 2017’nin ikinci çeyreğindeki hızlı büyüme olağan kulvarındaki etkileşimden olduğu kadar olağan dışı etkenler tarafından da uyarılıp hızlandırılmış izlenimi veriyor. Bu koşullarda büyüme süreci enflasyonun daha da hızlanması ve/veya sermaye girişinin çıkışa dönmesi gibi ters rüzgarlara mahkum gibi görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018