Büyüme gündemdeki yerini koruyor

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Orhan AKIŞIK

Geçen hafta Washington'daki maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının katıldığı G-20 toplantısında ekonomilerin güçlenmesi için büyüme ve istihdamın önemi bir kez daha vurgulandı. Dünyanın en borçlu iki ekonomisi ABD ve Japonya, iyice sıkılan kemerlerin sorunları çözmek bir yana daha da ağırlaştığı görüşünde. Almanya ve İngiltere ise mevcut ekonomi politikalarına devam edilmesi konusunda ısrarlı, yetersiz büyüme ve yüksek işsizlik dünyada ve özellikle de AB ülkelerinde başta gelen iki ekonomik sorun. Toplantıda ABD ve Japonya'nın bütçe açıklarını orta vadede azaltmaları konusunda varılan mutabakat, gevşek maliye ve para politikalarının daha uzun bir süre uygulamada kalacağını gösteriyor. Toplantı'nın kapanış bildirgesinde, ekonomilerin canlandırılması için gevşek para politikasına devam edileceği, ancak bunun istenmeyen yan etkilerine karşı dikkatli olunması gerektiği belirtiliyor. Bu uyarının adresinin sıcak para girişlerine maruz kalacak yükselen piyasalar ekonomileri olduğu açık.
***
Almanya, Japonya Merkez Bankası'nın uygulamaya koyduğu gevşek para politikasından bir süredir rahatsız. Japonya'nın ihracatını arttırmak için yenin değerini suni olarak düşürdüğünü; Japonya Merkez Bankası'nın kamu borçlarının finansmanını üstlendiğini söyleyen Bundesbank Başkanı Jens Weidman, bu politikanın ülkeler arasında kur savaşlarına yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Almanya'nın bir kur savaşını göze alamayacağı bir yana, yirmi yıldan beri deflasyonla boğuşan bir ülkeyi, ekonomisini ayağa kaldırmak için uyguladığı politikalardan dolayı suçlamasının anlaşılır bir yanı yok. AB Ekonomik
İlişkilerden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ise bu konuda daha ihtiyatlı. Rehn, Japon hükümetinin politikasını doğru bulmakla birlikte, kamu borçlarını kontrol altına almak için kapsamlı bir plan yapması gerektiğine de dikkat çekiyor. Japonya, kamu borçlarının gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı itibariyle dünyanın en borçlu ülkesi olmasının yanısıra, OECD ülkeleri arasında en yaşlı nüfusa da sahip. Kamu maliyesine çeki düzen vermenin, borçları azaltmanın yolu vergiler arttırılırken harcamaların azaltılmasını gerektiriyor. Bunun ikisi de şimdilik mümkün olmadığına göre, Japonya'nın borçları artmaya devam edecektir. Japon ekonomisi büyümeye geçmedikçe borçlardaki artışı kontrol altına almak mümkün değil. Para politikasının yenin değerini düşürmek amacını taşımadığını; tek hedefin, ülkeyi 20 yılı aşkın bir süredir esir alan deflasyona son vermek olduğunu söyleyen Japon yönetimi sonuna kadar haklı. Zira döviz kurları, merkez bankalarının sadece dış ticarette ülke lehine avantajlı bir durum yaratmak için piyasalara müdahalesine bağlı olarak değişmiyor. Ekonomik konjonktür dikkate alınarak merkez bankalarının uyguladıkları para politikasının, büyüme hızının, spekülatif hareketlerin, mal ve hizmetlere olan talepteki değişmenin de kurlardaki değişmede payı var. Yende değer kaybına yol açan bu sayılanlar arasında ekonomik konjonktüre bağlı olarak Japonya Merkez Bankası'nın uyguladığı para politikasıdır.
***
Açıkça ifade edilmese de, dünya ekonomisinin toparlanması için Keynesyen politikaların uygulanmasından başka bir alternatif görülmüyor. Devleti küçülterek, kemerleri sıkarak büyümenin yolunun açılamayacağı, tam tersine engellendiği artık anlaşıldı. Büyümenin yetersiz, işsizliğin yüksek olduğu bir iktisadi konjonktürde gelir azaltıcı politikalarda ısrar etmenin ülkelere yüklediği ekonomik ve sosyal maliyet artıyor. Borç sorunlarını çözmenin ve işsizliği azaltmanın tek yolu büyümeyi hızlandırmak, IMF, bu yıl dünya ekonomisi için öngördüğü büyüme rakamını yüzde 3.3 olarak aşağıya doğru revize etti. ABD için öngörülen büyüme oranı ise yüzde 1.9. Bundan, ABD'deki işsizlik sorununun hafiflemek bir yana derinleşeceği söylenebilir. Öte yandan, IMF Japonya için umutlu. Para ve maliye politikalarının ülkedeki deflasyona son vereceğini bekliyor. Olur mu derseniz, bekleyip göreceğiz.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016