Büyüme dengesiz olacak gibi
2016 yılı büyüme açısından fakir bir yıl oldu. Bunun nedeni üretime hakim olan büyüyememe sıkıntısının yanı sıra 2016 yılında yaşanan yerel ve küresel siyasi belirsizlikler ile jeopolitik alanda gözlenen gelişmelerdi. İçerideki siyasi risk algısının referandum sonrasında azalması iklimi biraz yumuşattı. Dışarıda da Brexit belirsizliğinin yavaş da olsa azalması da buna katkı sağladı. Hollanda seçimlerinde alınan olumlu sonucun geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen ikinci tur sonunda Fransa seçiminde ortaya çıkan tablo ile desteklenmesi da önemli bir rahatlama getirdi. Bütün bunlar belirsizlikleri ciddi ölçüde azalttı ve risk algısını yumuşattı. Avrupa’da hava olumluya döndü anlayacağınız. Bu coğrafyada 2017 yılının öncekinden daha olumlu olabileceği düşüncesi güç kazanıyor. Öte yandan, ABD’de Trump hükumetinin başlangıçtaki esip gürlemeye karşın görece yavaş yol alacağına, sert girişimlerden kaçınacağına ilişkin beklentiler de yoğunlaşıyor. Bunun iki sonucu olmuş gibi görünüyor. ABD’deki tedirginliğin ve risk algısının gerilemesi bunlardan birisi. Güçlü dolar talebiyle iktidara taşınmış olan Trump’ın sanki bundan cayıyormuş gibi davranmasının doları aşağıya doğru baskılaması da ikincisi. Bu ikinci gelişme küresel sermayenin gelişmekte olan pazarlara doğru akışının hızlanması gibi bir sonuç üretiyor. Son günlerde bu ülkelere giren sermayede ciddi artışlar oldu. Bu gelişme söz konusu ülkeleri biraz rahatlatıyor ama ABD ekonomisinin büyümesinin beklenenden daha yavaş olacağı yönündeki öngörüye de yol veriyor. Bunun ileri dönemlerde küresel büyüme açısından sıkıntı yaratabileceği düşünülüyor.
Bu gelişmelerin ortasında daha yeni bir referandum fırtınasından çıkmış olan Türkiye’de ekonomiye ilişkin yeni veriler de çelişkili bir görüntü veriyor. Enflasyon ve işsizlikte artış devam ediyor. Enflasyon Nisan ayında da artışını sürdürdü ve ekim 2008 den bu yana en yüksek düzeyine çıktı. Hızlanan enflasyonun günahı genelde domatese çıkartılıyor ama bunun arkasında başka etkenler de var. Örneğin, iyice yavaşlamış olan ekonominin canlandırılması, büyümenin hızlandırılması için getirilen kredi artışları ve vergi indirimleri gibi önlemlerin enflasyonun hızlı olmasında etkili olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Hafta başında açıklanan mart ayı sanayi üretim endeksi bulguları bu görüşü teyit ediyor. Sanayi üretiminde önceki yılın aynı ayına göre hesaplanan takvim etkisinden arındırılmış yıllık (12 aylık) sanayi üretim artışı yüzde 2.8 olarak ölçülmüş. Bu veriler takvim ve mevsim etkisine göre düzeltildiğinde ise sanayi üretiminin mart ayında yüzde 1.3 arttığını görülüyor. Geçen yılın ilk çeyreğindeki sanayi üretim artış hızının üstünde, son çeyrek hızının da ufak bir marjla altında olan bir hız bu.
Bu bulgular 2017 yılının son üç ayında sanayi üretim artışındaki eğiliminin önceki yıla göre pek fazla değişmediğini gösteriyor. Genel görünümüm için geçerli olan bu sonuç alt sektörlerde farklılaşıyor. Örneğin, genelde yüzde 1.3 olan mart ayı büyümesi gıda ürünleri imalatında eksi 0.6, giyim eşyaları üretiminde yüzde 0.5 gibi düzeylerde seyrediyor. Buna karşılık dayanıklı tüketim malları kategorisinde büyüme yüzde 6.4, elektrikli teçhizat grubunda ise yüzde 9.1 gibi yüksek hızlara çıkmış. Bunların dışında kalan sektörlerdeki genel büyüme oranı eksi yüzde 0.7 olarak ölçülmüş. Kısacası, bu sektörler yılın ilk çeyreğinde sanayi kesimi büyümesinin sürükleyicisi olmuşlar.
Bu farklılığın ana nedeninin son dönemde uygulamaya konan teşvik önlemleri olduğunu söylemek mümkün. Dayanıklı tüketim malları üretiminde mart ayı büyüme oranının yüzde 6.4 olması ve bu hızın yılın ilk çeyreği için yüzde 10 civarında ölçülmesi bu yargının en somut kanıtı. Ekonomiye sunulan kredi garanti fonu kaynaklı kredi genişlemesi, sosyal güvenlik primlerinin ertelenmesi vergi indirimi gibi önlemlerin genelde sanayi kesiminde özel olarak da adı geçen sektörlerde büyümenin sürdürülmesine olanak verdiği anlaşılıyor. Bu etkilerin yılın kalan kısmında biraz daha belirgin biçimde ortaya çıkacağını öngörmek mümkün. Büyümenin hızlanacağı anlamına geliyor bu. Yıl için büyüme tahminlerin yüzde 4 düzeyine kadar yükseltmiş kurumlar var. (Örneğin IIF). Bu olumlu bir gelişme kuşkusuz. Ama büyümenin dağılımına bakıldığında ivmenin bir iki sektörle sınırlı kaldığı görülüyor. Dolayısıyla hızlanacak olan büyümenin oldukça dengesiz olacağını da bu değerlendirmelere katmak gerekiyor.