Büyüme açısından olumsuz gelişmeler

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

 

 

Dışarıya ilişkin üç önemli riskten söz etmiştim son yazımda. İkisi Avrupa, sonuncusu ise ABD ile ilgiliydi. İlk olarak İspanya ve İtalya gibi ülkelerin Avrupa'nın kurtarma fonlarına başvurmaları gerekiyor ki, Avrupa Merkez Bankası devreye girerek bu ülkelerin devlet tahvillerini satın alarak faizlerini makul düzeylere düşürebilsin. Oysa İspanya'nın henüz ne yapacağı belli değil; şimdilik ayak diriyorlar ve dolayısıyla piyasalar tedirgin. Bu nedenle, ortadan en önce kalkması beklenen risk, bir süre daha bizimle birlikte olacak. İkinci olarak Avrupa'da bu yaşananların bir daha yaşanma olasılığının en aza indirilmesi ve şu sırada İspanya gibi ülkelerden yoğun miktarda kaçıp Avrupa'nın sorunsuz ülkelerine doğru akan para (banka mevduatının mesela) olgusunun ortadan kalkması için ortak bir bankacılık düzenleme ve denetleme otoritesi ile mevduat sigorta fonunun kurulması gerekiyor. Avrupalılar son üç yılda yaptıkları gibi henüz konuşmakla meşguller; bu risk de ortada kalkmadı dolayısıyla. Üçüncü risk ise 2013'te ABD'nin bütçe harcamalarını kısma ve vergi oranlarını artırma riski. Bunun nasıl gelişeceğini, en iyimser ihtimalle ancak başkanlık seçiminden sonraki haftalarda görebileceğiz.

Bu riskler önemli riskler. Dolayısıyla oldukça belirsiz bir dünyada yol almaya devam ediyoruz. Mesela Almanya Anayasa Mahkemesi'nin son kararı ile Avrupa kurtarma fonlarının geleceği hakkındaki belirsizliğin ortadan kalkması gibi bazı belirsizlikler ortadan kalkıyor ama yerine ya hemen yenileri geliyor ya da zaten var olanlar yeteri kadar çoklar. Bunlara bir de özellikle gelişmiş ülkeler ile Çin'in ve dolayısıyla tüm dünyanın, azımsanmayacak bir süre normalin altında büyüme ihtimalinin yüksek olduğunu ekleyin. Önümüzdeki dönemin hiç de büyüme dostu bir dönem olmadığı hemen ortaya çıkıyor.

İçeride ise büyüme yolunda gitmiyor. Yılın ilk yarısında yüzde 3.1 oranında büyüdük. Üçüncü çeyrekte ise büyüme oranının bu düzeyin altında gerçekleşmesi ihtimali az değil. Son yazılarımda neden bu ihtimalin az olmadığını ortaya koymaya çalıştım. Bu ihtimali biraz daha kuvvetlendiren yeni göstergeler de var.
İlk gösterge eylül ayına ilişkin kapasite kullanım oranı: Şubat ayından bu yana bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla hep daha düşük bir değer alıyor. İlk başlarda aradaki farklılıklar azdı. Ancak son dört aydır kapasite kullanım oranları bir yıl öncesine kıyasla önemli oranda daha düşük gerçekleşti. Eylül ayında ise aradaki fark daha da açıldı ve 2.2 puan oldu.
İkinci gösterge ise reel kesim güven endeksi. Merkez Bankası'nın yayınladığı reel kesim güven endeksi ile özel sektör yatırım harcamaları arasında aynı yönlü ve yakın bir bağıntı var. Bu endekste 100, kritik eşiği gösteriyor. 100'ün altına inildikçe güvenin azaldığı, üzerine çıkıldıkça da ekonomiye duyulan güvenin arttığı anlaşılıyor. Endeks, eylül ayı itibariyle hala 100 değerinin üzerinde seyrediyor. Ancak, bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla endeks değerleri daha düşük değerler alıyorlar. Eylül ayındaki fark, tıpkı kapasite kullanım oranında gözlendiği gibi çok yükseldi; güvende belirgin bir aşınma var.

Üçüncü çeyrek artık bitti diyebiliriz; bundan sonrası daha önemli. Sözünü ettiğim belirsizlikler nedeniyle, en azından iki çeyrek daha, büyüme oranında olumlu bir gelişme beklemiyorum. Elbette olumlu yönde bir kıpırdanma olabilir, ancak hem kıpırdanma dememden belli; olabilecek değişikliğin çok sınırlı olacağını düşünüyorum hem de değişikliğin olacağına bizi inandıran gelişmeler henüz yok.
Mevcut gelişmelerden sadece bir tanesi gelecek altı ayın büyüme oranı açısından olumlu bir kıpırdanma ihtimalini artıran, iki tanesi ise törpüleyen gelişmeler. Olumlu tarafta Merkez Bankası'nın yaklaşık olarak ağustos ayının başından bu yana bankaların ortalama fonlama maliyetini düşürmesi ve son olarak da geçen hafta faiz koridorunun üst sınırını aşağıya çekmesi var. Olumsuz tarafta ise, öncelikle son vergi artışları yer alıyor. Bu artışların büyüme dostu olmadığı açık. Kaldı ki basında yeni vergi artışları olacağından söz ediliyor.
Olumsuz olarak nitelendirilebilecek ikinci gelişme ise, son haftalarda bir süredir canlanma emareleri gösteren kredi arzı artış hızının yeniden yavaşlamaya başlaması. Mesela, on üç haftalık ortalama lira cinsinden kredilerin bir dönem öncesine göre değişim oranlarının yıllıklandırılmış değerlerinin bazı dönemler için ortalamaları şöyle: 2011'in ilk yedi ayındaki 'çılgın' kredi arzı artışı döneminde yüzde 35.7, 2011'in son üç ayında yüzde 18.8, 2012'nin ilk üç ayında yüzde 15.2, ikinci üç ayında ise yüzde 25.4. Ağustos başı ile eylül ortası arasındaki dönemde ise ortalama artmıyor, az da olsa bir düşüş var: Yüzde 21.8.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018