Büyüme açımızda ‘tıkanmışlık’ durumu sürüyor
Dün açıklanan 2014 büyüme oranı şaşırtmadı: Yüzde 2.9. Biraz daha düşük bir büyüme oranı bekliyordum. Ama önceki dönemlerin büyüme oranları bir miktar yukarıya doğru güncellenmiş. Bu güncelleme olmasaydı, son çeyrekteki gerçekleşme ile birlikte daha düşük bir büyüme oranı görecektik.
Elbette, güncellemede garip bir şey yok; her ülkede yeni veriler geldiğinde yapılan bir uygulama. Daha önemlisi büyüme oranımızın düşüklüğü. 2012-2014 dönemindeki ortalama büyüme oranımız yüzde 3.1 oldu. Hatırlatma: 1960’dan bu yana gerçekleşen ortalama büyüme oranımız yüzde 4.5 civarında. 2002-2007 döneminde ise ortalamada yüzde 6.8 oranında büyümüştük. Dolayısıyla, 2012-2014 döneminde nereden bakarsanız düşük düzeyde büyüdük. Dönemi biraz geriye alıp, 2008-2014 yapsak da sonuç değişmiyor; yine aynı ortalama geçerli.
Bu rakamlara iki türlü bakabiliriz. Birincisi, bizden daha düşük oranda büyüyen başka yükselen piyasa ekonomileri de var. Dolayısıyla, salt kısa döneme odaklanırsak; teselli edebiliriz kendimizi. İkinci bakış ise uzun vadeli bakış. Şu: Başkalarının daha düşük bir oranda büyümesi bizim temel sorunumuzu değiştirmiyor: 2008’den bu yana gerçekleşen ortalama büyüme oranımız, Türkiye ile zengin ülkeler arasındaki yüksek gelir farklılığının ‘milim’ kapanmasına izin vermiyor. Üstelik bizden daha düşük oranda büyüyen yükselen piyasa ekonomileri de aynı dertten muzdarip.
Sadece kısa döneme odaklansak ve daha düşük oranda büyüyen yükselen piyasa ekonomileri ile teselli bulsak bile, başka bir önemli sorunumuz var. Bir süredir özel sektör yatırım harcamalarının üç yıldır azaldığına dikkat çekiyorum. Dün açıklanan veriler çerçevesinde son durum şu: 2013’e kıyasla yüzde 0.5 artış var özel sektör yatırımlarında. Bunun makine-teçhizat kısmı ise yüzde 3.7 oranında azalmış. Daha önemlisi şu: Hem 2012 hem 2013 hem de 2014, 2011’e kıyasla tek tek daha az özel yatırım harcamalarına sahne oldu. Şöyle de ifade edilebilir: 2012-2014 döneminin özel yatırım harcamaları ortalaması 2011’e kıyasla yüzde 4.4, bunun makine teçhizat kısmı ise yüzde 7.5 oranında azaldı.
Bu, düşük bir oranda büyümemizden daha önemli bir olgu: Zira uzun dönem açısından da olumsuz mesaj veriyor. Bugünün yatırımının yarının üretken kapasitesi olduğunu dikkate aldığımızda, yatırımlardaki azalma sevimli bir gelişme değil. Benzeri sevimsiz bir gelişme de doğrudan yabancı yatırımlarda gözleniyor. Milli gelire oranla Türkiye’ye gelen net doğrudan yabancı yatırım giderek azalıyor. 2002-2007 döneminde ortalama olarak milli gelirin yüzde 1.6’sı kadar net doğrudan yabancı yatırım gelmişti. Bu oran, 2012-2014 döneminde yüzde 1 oldu. 2014’te ise neredeyse bunun yarısına indi.
Son olarak da büyüme oranımız ile net dış borçlanmamızı (net sermaye girişlerini) karşılaştırayım. Şöyle bir hesaplama yapılabilir: Bir puan büyüme için milli gelire oranla ne kadar net dış borç kullandık. 2002-2007 döneminde bir puan büyüme için kullandığımız net dış borcun milli gelire oranı 0.76. Oysa 2012-2014 döneminde bu rakam 2.49’a yükseliyor. Bir anlamda, bu rakamlar (rakamların tersi) ‘dış borçlanmanın büyüme verimliliğini’ gösteriyor. Verimlilik oldukça düşmüş durumda.
Bunlar, bu köşeyi izleyenler açısından yeni saptamalar değil. Bir kez daha gündeme getirmemin iki nedeni var. Birincisi, dün yayınlanan 2014’ün son çeyreğine ilişkin milli gelir verileri. İkincisi, 2015’in de farklı bir yıl olması olasılığının son derece düşüklüğü. 2015’in ilk çeyreği büyüme açısından çok muhtemelen 2014’ün tümünden kötü olacak. Her türlü veri bu olumsuz gelişmeye işaret ediyor. Yılın kalanı için şimdiden bir şey söylemek için erken ama ben iyimser değilim.