Büyük teslimiyetler ve sonrası!
Geride bıraktığımız hafta genelinde finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler, küresel beklentilerin daha fazla olumsuzlaşmasını önlemeye yönelik olmaya devam etti. Sermaye ve emtia piyasaları kazanımlarını korumaya çalıştı; gelişen ülke paraları kısmen de olsa değerlenmeye devam etti. Bu yapay eğilimler, ABD Merkez Bankası’nın muhtemel eylemlerine ilişkin beklentiler ile şekillendirildi; söz konusu kurumun itibarının azalması pahasına gün kurtarılmış oldu!
Yaklaşık dört yıldır giderek güçlenen riskten kaçınma eğilimini ve yarattığı olumsuz sonuçları, sadece dolar faizlerindeki yükseliş endişesi ile açıklamaya çalışanların ne kadar haklı olduğunu göreceğiz! ABD Merkez Bankası’nın hafıza kaybına uğramışçasına benimsediği yeni söylemler, diğer para otoritelerini ve finansal piyasaları rahatlatacak mı? Risk alma isteği yeniden güçlenecek, küresel talep artmaya başlayacak ve toplam arz konusundaki sıkıntılar aşılabilecek mi?
Yukarıdaki ve benzeri sorulara olumlu yanıt vermeye çalışarak çoğunluğu yönlendirmeye çalışanlar, herkesi aptal yerine koymaya devam ediyor! Dolar faizlerine ilişkin beklentilerin, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi konusunda bardağı taşıran son damla olduğu görmezden geliniyor ve diğer etkenler hesap dışı tutuluyor. Rekabet koşulları ve gelir dağılımı konularındaki büyük bozulma ile faaliyet gelirlerindeki güçlü erime arasındaki güçlü ilişki pek dikkate alınmıyor; durum böyle olunca finansal yönlendirmelerin, olumsuz ekonomik eğilimler üzerinde etkisiz kalabileceğini unutmamak gerekiyor.
Son yirmi yılın deneyimleri, sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan ekonomi politikası tercihleri konusunda belli bir birikim yarattı. Merkez Bankaları tarafından desteklenen faaliyet dışı gelir yaratarak günü kurtarma çabalarının, faaliyet dışı gelirleri eriterek sorunları ağırlaştırdığı net bir şekilde görüldü; bu nedenle para otoriteleri etkisizleşti, finansal piyasalara olan teslimiyet onarın itibar kaybını hızlandırdı.
Yaklaşık yirmi yıldır, merkez bankalarının veri bağımlısı olduğu biliniyor; bu tablo söz konusu kesimlerin kısa vadedeki eylem ve söylemlerine bakarak, orta vadeli yatırım kararları alınmaması gerektiği anlamına geliyor. Fakat iş dünyası ve finansal yapı, bu aşırı hassas ve önemli detayı görmezden geldiği için, sorunlar içinden çıkılamayacak oranda ağırlaştı; bu sapkınlığı risk alarak destekleyenler başta olmak üzere, küresel ekonomi kırılganlaştı.
Ayrıca normalleşmeyi hedeflediğini söyleyen ABD para otoritesi, son yirmi yılda üçüncü kez finansal piyasalara teslim olma noktasına geliyor. İlki 1995 yılı ilk yarısında yaşanmıştı, Asya ve Rusya krizlerinin tetikleyicisi olmuştu. İkincisi 2006 yılı Mayıs ayında gerçekleşmiş ve söz konusu kurum faiz yükseltmekten vazgeçmek zorunda kalmıştı; fakat iyice ağırlaşmış sorunlar nedeniyle küresel kredi krizinden kaçınmak mümkün olamamıştı. Son bir ay içindeki gelişmeler ise üçüncü teslimiyeti temsil ediyor! Büyük korkular nedeniyle atılan geri adımların, kısa vadeden öteye işe yaramadığını hatırlatıyor!
Belli ki son çeyrek asırda çok yol almışız! Para politikaları yolu ile faizler dışında ekonomiye başka bir müdahale yapılmasın derken, tüm fiyatlara müdahale etmek zorunda kalındığı bir açmaza düşmüşüz! Olmaz ise olmaz nitelikteki temel ilkeler tüketilmiş, yozlaşmanın zirveleri fazlası ile zorlanmış! Etkin çalışması gereken piyasa mekanizmasının, sorun üreten ve onları ağırlaştıran bir ucubeye dönüşmesi için çok çalışılmış! Ayaklar baş olmuş, günü kurtarmak adına büyümesine izin verilen sorunlar insanlığın geleceğinde belirleyici hale getirilmiş!
Böyle gelmiş böyle gider diyenlere, olduğundan farklı görünmek adına her yolu deneyenlere ve kolay çözüm tacirlerine güvenmeyin! Rekabet koşullarındaki bozulma, eksik rekabet koşullarının güçleneceği çok yıpratıcı bir sürece geçeceğimizi haykırıyor; finansal şarlatanlıklar ile tarihin akışının değişmesi pek olası görünmüyor!