Bütçe gelişmeleri cari açık riskini dengeliyor
Bu hafta açıklanan iki veri önemli ayrıntılar içeriyor. İlki Nisan ayına ilişkin ödemeler dengesi rakamları. Cari açık rakamı piyasa tahminleri paralelinde 4.4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Burada bir sürpriz yok. Ancak finansman hesabına baktığımızda 11.9 milyar dolar gibi tarihi rekor seviyede bir kaynak girişi olduğu görülüyor. Tabii ki, bu rekor giriş sonucunda net hata ve noksan rakamı 3.1 milyar dolar eksi verse de, Merkez Bankası rezervleri 4.4 milyar dolar artış gösterdi.
Finans hesabından 11.9 milyarlık rekor girişin analizini yaptığımızda ağırlığın 5.0 milyar dolar ile kamu kağıtlarından (eurobond) olduğunu görüyoruz. Bunların bir kısmı Hazinenin o ay gerçekleştirdiği 1.5 milyar euroluk ihraçtan, diğer kısmı da yabancıların 2. Piyasadan tahvil satın almalarından kaynaklanıyor. Bunun dışında banka döviz varlıklarındaki 4.1 milyar dolarlık artış da dikkat çekici. Bunun bir kısmı döviz kredilerindeki artışın bir sonucu.
Ticari krediler ve bankacılıkta son ayda borç kullanımının geri ödemenin üzerinde olduğu, diğer bir ifadeyle özel sektörün kriz sırasında çok daralmış olan borçlanma imkanlarında bir miktar düzelme olduğu görülüyor. Öte yandan, diğer krediler altında değerlendirilen özel sektör kredilerinde ise kriz ile birlikte başlayan net geri ödemelerin devam ettiği görülmekte. Ancak, bu durum yurtdışı borçlanma şartlarındaki bir daralmadan değil, bir kısım döviz kredisinin yurtdışından yurtiçine çekiliyor olmasından kaynaklanıyor. (Zaten bu borçların önemli bir kısmı da bilindiği gibi yerli yatırımcıların kendi varlıkları.) Kısacası, özellikle Avrupa'da devam eden çalkantıya rağmen dış finansman konusunda ne bankalar, ne de özel sektör şirketleri açısından herhangi bir problem göze çarpmamakta. Cari açık finansmanının kalitesinin zayıfladığı konusundaki endişeler yersiz. Bu konuda belki de tek zayıf halka kriz öncesi düzeylerinin oldukça altında seyreden doğrudan sermaye yatırımları. Ancak, Dünya konjonktürü dikkate alındığında, bu gayet anlaşılabilir bir durum.
Öte yandan, finansman imkanlarının varolması cari açıkla ilgili bir problem yaşama riskimiz olmadığı anlamına gelmemeli. Euro'nun zayıflaması ile birlikte açığın riskli sayılabilecek bir bölge olan 45 milyar dolar ve üstü seviyesine gelme ihtimali söz konusu. Bu noktada, Brezilya ve son dönemde Güney Kore'nin yaptığı gibi döviz hareketlerine tahdit getirerek finansman imkanlarının kısılarak TL'nin zayıflamasına yönelik bir politikanın Hükümet tarafından tercih edilebilir bir politika olacağını tahayyül bile edemiyorum. Bu şartlar altında ise, iktisadi riski azaltacak önemli bir unsur Türkiye'nin ekonomide "ikiz açıklar" durumuna düşmemesi. Gerek son gelen bütçe rakamları, gerekse de Hükümetin mali kuralı uygulamaya koymada görünen kararlı tutumu söz konusu riski azaltan gelişmeler.
Böylece gelelim haftanın ikinci verisi olan Mayıs ayı Merkezi Yönetim bütçe gerçekleşmesine. Alt çizgi rakamları gerçekten güzel. Mayıs'ta bütçe toplamda 5.8 milyar TL fazla verirken, faiz-dışı fazla da 8 milyar TL olmuş. Böylece ilk 5 ay sonunda, sene toplamında 50 milyar TL olarak hedeflenen bütçe açığı 10 milyar TL'nin altında kalmış. 6.5 milyar TL fazla olarak hedeflenen faiz-dışı fazla ise şimdiden 14 milyar TL'nin üzerinde.
Detaylara baktığımızda ise cari transferler kaleminden takip edilen sosyal güvenlik açıklarında Nisan'daki gerilemeden sonra Mayıs'ta da %8.6 gibi düşük sayılabilecek düzeyde bir artış söz konusu. Bu durumun sosyal güvenlik açıklarında geçici mi, yoksa kalıcı mı bir düzelme olduğunu gelecek aylarda göreceğiz. Bütçeyi asıl düzelten unsur ise vergi gelirlerindeki yüksek oranlı artış. Mayıs'ta büyük vergi kalemlerinden kurumlar vergisi, dahilde alınan KDV, ÖTV ve ithalde alınan KDV'de artışlar sırasıyla %39, %56, %40 ve %39 seviyesinde olmuş. (Öte yandan gelir vergisinde %5.5'lik bir azalış söz konusu. Bu, resmi TUİK rakamları ne derse desin, kırsal kesim dışındaki işsizliğin devam ettiğinin net bir göstergesi.)
Her ne kadar bütçe performansının gelecek aylarda zayıflaması söz konusu olsa bile, bu sene bütçe açığının milli gelire oranı %3.5'ler civarına çekilebilir gözükmekte. Böyle bir açık düzeyi mali kuralın da uygulamaya girmesi ile bir seçim senesi olan önümüzdeki sene de kamu açıklarının kontrol altında olacağı konusunda piyasalara bir güvence verebilir.