Bursa'daki arayışın tuzakları
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası aylık yayın organı "Bursa Ekonomi"nin 277'incı sayısının kapağında soruyordu: "Bursa'da sanayi tamam mı, devam mı?"
Derginin özel haberinde, Bursa Valisi Şahabettin Harput, Holiday İnn Bursa Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Çağlar, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Recep Altepe, BTSO'nun uzun yıllar genel sekreterliğini yapan Ergün Kağıtcıbaşı, Bursa Ticaret Borsası Başkanı Rıza Aydın, Bursa Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Erdem Saker'in değerlendirmelerine yer veriliyordu.
Dünya Gazetesi ile IBM Türkiye'nin yaptığı toplantıda da konu ister istemez gündeme geldi.
Değişik kentlerin geleceğine ilişkin tartışmalara tanıklık ediyoruz. Kentlerin birikimini dönüştürmede, bakış açısını sağlamlaştırmada, bilinç düzeyini yükseltmede, buluş yeteneğini geliştirmede, beklenti dengelerini kurmada ve üretilmesi gereken berekete ulaşmada bazı tuzakların oluşabileceğini yakından gözlemliyoruz.
Eksikli tartışmalar
Tehlikeli tuzaklardan biri, ayrıntı ve derinlik araştırması yapmadan ve üzerinde düşünmeden, indirgemeci bir anlayışla, sloganların ciddi fikirleri gölgelemesidir. Sosyolojinin temel kurallarından biri, "farklı dönemlere ait olanın eş zamanlılığıdır." İnsanlığın kullandığı kaynakları ve yarattığı değerleri birden bire tümden terk etmesi mümkün değildir. Değişim ve dönüşüm çoğunlukla devrimsel değil, evrimseldir. Bu da şu anlama gelir: "Bursa'da sanayi tamam mı, devam mı?" sorusunun yanıtı, sanayiden tümden vazgeçileceği anlamına gelmez. Kentin sanayi birikimi varlığını koruyacaktır ama, faktör koşulları, talep koşulları, karşılıklı-bağımlılık ilişkileri ve rekabet sistemi dikkate alınarak yeni bir yapı, işlev ve kültür oluşturulacaktır. Böylesi bir dönüşümü yaratma, ilerlemenin, gelişme kaydetmenin gereğidir.
İkinci tuzak, "inançtan düşünceye geçememiş" olanların engelleyici tavrı olacaktır. İnanç, önyargıların, yerleşik doğruların, kalıp düşüncelerin, kör inançların, saplantıların ve ezberlerin katı bağlarına zihnimizi teslim etmedir. Düşünce ise, "geliştirici kuşku" ile "aklımızı emanet etmeden sorgulama" yapabilmedir. Büyük ve anlamlı projeler tartışılırken, inançlarını aşamamış ve sorgulama özgüvenine erişmemiş olanların direncini önemsemez ve inandırıcı gerekçeler üreterek kitle desteği sağlamak için çaba göstermezsek, sloganlar ciddi fikirleri gölgeler, yaratılmak istenen sonuçlara ulaşmayı engeller.
Üçüncü tuzak,"alışkanlıktan analize geçememiş olanların direnci" olacaktır. İnsanlar "alışkanlıklarımızı doğru sanma eğilimindeyiz."Alışkanlıklarımıza aykırı değişim ve dönüşümlere karşı direniriz. Eğer, ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler ve ortak kurumların yararları iyi anlatılmazsa, alışkanlığımızı sarsacak projelere karşı direniriz.Bursa'da sanayinin nicelikten niteliğe doğru evrimleştirilmesi projesi o nedenle entelektüel planda sağlam gerekçelerle donatılmalı; örgütlü bir çaba ile anlatılmalıdır ki, toplumun ortak aklını arkamıza alabilelim.
Kolektif önderlik
Dördüncü tuzak, "görgüye dayalı düşünceden, soyutlamaya geçişin" ciddi birikim gerektirmesidir. Bir kentin geleceği "tasarlanırken" çok ciddi bir "soyutlama" gerekir. Toplumun bütününü görgüye dayalı düşünceden, analize dayalı ve ciddi biçimde soyutlama gerektiren düşünce aşamasına taşıyamayız. Ama Bursa'nın sağlıklı bir gelecek inşa etmesi için, siyasi iradenin oluşması, atanmışların iknası, sivil inisiyatiflerin elini taşın altına koyması için "kanaat önderleri" bağlamında "demokratik sabrı" sonuna kadar kullanabilen bir önderliğe ihtiyaç var… Böylesine bir "kolektif önderlik aklı" olmadan, fiziki sermayeyi, insan kaynaklarını ve teknolojiyi etkin kullanmak güçtür; toplumun enerjisini boşa harcama olasılığı yüksektir.
Demokratik sabrı kullanabilen "yerel önderlik" bizi beşinci tuzaktan uzaklaştırır: "Tek tip düşünceden çok sesliliğe" taşır. Büyük projelerde çok sık rastlanan, ciddi kaynak israf ettiren eğilimlerden biri, proje-liderlerinin kerameti kendinde gören, giderek küçük grupların dar alanına sıkıştırılan karar vermeleri ve uygulama yapmalarıdır. Demokratik sabrı kullanabilen kolektif yerel önderlik, tartışmaları ve katılımı iyi örgütlerse, toplumun ortak aklını ve enerjisini etkin kullanabilir.
Büyük projelerde bir başka tuzak, hayatın öz gerçeğini kendi kişisel gerçeğinin ardına koyan şark kurnazlığının yarattığı "savunmacı anlayışın sorgulama özgüvenini" gölgelemesidir. Hepimiz, mutlak gerçek olmadığını, zaman ve zemine göre varsayımlarımızın değiştiğini, gerçekliğimizin de değiştiğini bilirsek, aykırı düşünceleri iten, ayrıştıran, öteki yaratan, ötekine düşmanlık ederek taraftar toplamaya çalışan ilkel tutumun tuzağından uzaklaşırız… Olası etkileri ne kadar geniş çerçevede tartışırsak, hata katsayımız o kadar azalır…
Proje bir araçtır
Bu yazı çerçevesinde üzerinde durmamız gereken son tuzak, " araçlarla amaçları karıştırmadır".Projeler araçtır; temel amaç fiziki sermayelerimizi, insan kaynaklarımızı, insanın çıplak gücüyle yapamadığını, aklını kullanarak bulduğu araç ve yöntemlerle yapması olan teknolojiyi etkin kullanarak maddi ve kültürel zenginlik üretme, insanların yaşamını kolaylaştırmadır. Sloganlarla ciddi fikirleri gölgelemek ne denli tehlikeli bir tuzaksa, amaçla araçları karıştırarak zihinleri gölgelemek de o kadar tehlikeli bir çıkmazdır…
Bursa'da başlatılan anlamlı tartışmayı ayrıntı bilgisine, anlama derinliğine, kaynak dengelerini gözeten verimli çabalara taşımalıyız…