Bürokrasi tatilde, Ankara pusuda!...
Bu hafta sonu sandığa gideceğiz. Demokrasi adına oy kullanacağız. Bizi temsil edenleri seçeceğiz. Daha doğrusu bize empoze edilen gökten zembille inen adayları onaylayacağız.
Bunun da adı demokrasi!...Her neyse demokrasiyi yargılayacak değiliz.
Seçim arifesinde ve özellikle de seçime sadece 3 gün kala son dönemeçte toplum tam narkoz etkisinde. Kimsenin siyasetten başka göreceği bir şey yok. Seçim toto yasakları da başladı. Dolayısıyla senaryolar, beklentiler, kehanetler ve umutlar üzerine kurulu birkaç gün.
Böyle bir zeminde ekonomi anlatma yerine Ankara’nın tipik refleksini ortaya koymak daha anlamlı olsa gerek. Üstelik yıllarını bürokraside geçirmiş ve çok sayıda seçim ortamını yaşamış birisinin gözüyle anlatmak daha da ilginç olsa gerek.
Seçim öncesindeki durumu şöyle bir değerlendirecek ve özetleyecek olursak şunu söyleyebiliriz: “bürokrasi tatilde…” ve “Ankara pusuda…”.
Şimdi bunlarla ne demek istediğimizi açıklamaya çalışalım.
Bürokrasi tatilde…
Bürokrasi ile ilgili çok şey söylenebilir. Ancak; bazı gerçekler çok iyi anlaşılmayabilir. Bunu anlayabilmek için biraz yakından tanımak ve içinde olmak gerekir.
Bu birikimle konuyu kısaca özetleyelim.
Siyasete heveslenip de hevesleri kursağında kalan bürokratlar buruk. Bu dönem çok sayıda ve üst düzeyde bürokrat siyasete geçmek istedi, ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Çok sayıda müsteşar, genel müdür, başkan, üst yönetici, ara kademe yönetici, teknik eleman ve hatta memur siyasete heveslendi. Ancak; başta iktidar partisi olmak üzere tüm siyasi partiler bürokrasiye pek itibar etmedi ve siyasete almadı. İşte bu durumda olan gazi (!) bürokratların bir kısmının beklentileri var. Bir kısmı da tamamiyle geleceklerinden umutsuz.
Son 13 yıldır yükselememiş veya deyim yerinde ise “bir baltaya sap olamamış” bürokratlar var. Bunlar 7 Haziran seçimlerine umudunu bağlamış olan gizli muhalifler. Muhtemel bir iktidar değişikliğinden yer kapmaya çalışanlar. Özellikle de kendilerini böyle gösterenler.
Muhalif bürokratlar hesaplaşma ve birilerine iletme adına fotokopi makinelerini kullanırlar; muvafık bürokratlar ise kişisel hafıza ve kayıt tutma adına fotokopi makinelerini çalıştırırlar. Kısacası bu dönemde fotokopi makineleri çok çalışır.
Yukarıda ifade ettiğimiz bürokratların karşıtı da aktif yönetimde olanlar. Kimileri 10 yılı aşkın bir süreden beri üst düzey yönetici olarak görev yapmış. Malum bunlar mevcut iktidarın devamına umut bağlayanlar ve mevcut durumlarını sürdürmek isteyenler.
Tecrübeli üst düzey bürokratların bu dönemdeki tercihi de izin veya özellikle yurt dışı toplantılara katılma. İşini bilenler ve tecrübeli olanlar genelde yurt dışı toplantılarını tercih ediyorlar.
Dolayısıyla muhalifiyle muhafıkıyla tüm bürokrasi 7 Haziran tarihine kilitlenmiş durumda. Bu kilitletme hali en az 3 aydan beri devam ediyor. Yaşayanlar ve muhatap olanlar biliyorlar ki bu dönemde bürokrasi işlemiyor.
Yani “bürokrasi tatilde”!...
Ankara pusuda!...
Farkında mısınız siyasette her şey konuşuldu. Öyle ki konu kalmadı; klozete ve kardeşe kadar sıçradı.
Ama bir şey konuşulmadı: “Ankara”.
Cumhuriyetin 100. yılına giderken Ankara’ya verilecek olan veya verilmesi gereken rol konuşulmadı. Türkiye bile “yeni”lendi ancak Ankara “yeni”lenmedi. Yani Yeni Türkiye denildi; “yeni Ankara” denilmedi.
Geleceğin Türkiye’sinde Ankara’nın rolü tanımlanmadı. Yerel yönetim anlayışından çok daha önemli olarak “yerinden yönetim” konusunda tek laf edilmedi. Çözüm yerine sorun üreten Ankara için yeni reçeteler getirilmedi.
Hatta tam aksine; yapılan vaatlere bakılacak olursa, Ankara’nın gelecekte daha da önemli olacağı gerçeği ortaya çıktı. Yeni Ankara yerine “büyük Ankara” düşüncesi veya refleksi korundu.
Bu gidişle Türkiye’nin önündeki sıkıntıların devam edeceği anlaşılıyor.