Bürokrasi daha da merkezileşiyor
Türkiye’de bürokrasiden şikayetçi olmayan var mı? Ya da şöyle soralım: Türkiye’de bürokrasinin iyi işlediğini iddia eden var mı?... Tabii istisnaların olabileceğini bilerek soruyoruz. Açıkçası Türkiye’de bürokrasiden ve bürokrattan şikayetçi olmayan yok. Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendisi bile zaman zaman “bürokratik oligarşi” tanımlaması ile bürokrasiden yakınıyor. Hatta öylesine yakınıyor ki; yakın bir geçmişte kaymakamlara hitabında, ”mevzuat dinlemeyin, vatandaşın işini yapın” benzeri bir ifade kullanabiliyor. Bürokrasinin içinden gelen birisi olarak bürokrasinin işleyişini, bürokratın reflekslerini anlıyoruz. Kendimizce sorun analizi yapabiliyoruz, hatta çözüm önerilerimizi ortaya koyabiliyoruz. Sonuçta kişisel görüşler…
Ama genel kabul gören gerçekler de var. Bunlardan birisi “aşırı merkeziyetçi yapı”. Yani bürokrasiye aşırı merkezi yapı hakim. Şöyle ki; her sorunun, çözümün, kararın toplandığı yer Ankara.
Ancak Ankara deyince sorunların bakanlıklarda veya idarelerde, kurullarda ilgili birimlerde veya alt kademelerde bittiği sanılmasın. Buraların da en tepe noktalarına gidiyor sorunlar, çözümler, kararlar. Şöyle ki; Ankara’ya gelen bir konu veya Ankara’dan taşraya giden bir talimat en üst düzeye, Bakan seviyesine taşınıyor. Dolayısıyla herhangi bir konu, ilgili genel müdürlüğün şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı düzeyinde çözümlenmiyor; en yukarıya çıkarılıyor.
Sanki bakanlar da “Süperman”, “terminatör” ya da Allah’ın lütfu insanlar!... Açıkçası merkezi yönetim tüm yetkileri Ankara’da ve en üst düzeyde elinde tutmuş durumda. Sadece son zamanlarda yapılan bazı düzenlemelerle taşrada mülki amirlere verilmiş gibi zannedilen yetkiler söz konusu. Aslında bunlar yetki değil, sorumluluk. Başka şekilde yazılı olmadan merkezden verilen talimatla yetkileri kullandırılan mülki amirler. Bürokrat tecrübesiyle söylemek gerekirse, bunların ileride başının ağrıyacağı kesin. Neyse konumuz mülki amirler değil, sadece bir tespit. Dolayısıyla merkezi yönetimin fonksiyonlarını yerine getirecek bir “yerinden yönetim” anlayışı ve uygulaması yok. Oysa yerinden yönetim ile sorunların mahallinde hızlı ve doğru çözümü mümkün. Her şeyin Ankara’ya taşınmasıyla ve de en yukarılarda imzanın atılmasıyla sorunların çözümü mümkün değil.
Şimdi bu tespiti yaparken şu durum dikkat çekiyor: Son zamanlardaki yeni gelişmelerle konunun giderek daha da merkezi hale geldiği anlaşılıyor. Yani artık bürokrasinin Ankara’da bakanlıklara ve merkezdeki kuruluşlara taşınması kesmiyor, işler daha yukarılara taşınıyor. Bürokraside yeni eksenler oluşuyor. Bu eksenler Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık. Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla yeni bir paralel veya üst bürokratik yapı tesis ediliyor. Başbakanlık genelgeleriyle de bazı önemli konular Başbakanlık düzeyine taşınıyor.
Örneğin enerji gibi önemli ve hassas bir konuda yeni yapılanmalar dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanlığı kendi bünyesinde bir yapı oluşturuyor. Bunun dışında Başbakan Ahmet Davutoğlu imzası ile Enerji Yatırımları Takip ve Koordinasyon Kurulu teşkil edilerek 24 Şubat 2016 tarihli Resmi Gazete’de 2016/6 sayılı Genelge yayımlanıyor. Acaba Enerji Bakanlığı ve EPDK dediğimiz üst kurul çalışmaları yetmiyor mu da takip ve koordinasyon adıyla yeni bir kurul oluşturuluyor. Amaç olarak da yatırımların izin süreçlerinin takibi, denetim ve koordinasyonu gösteriliyor.
Öyle bir Kurul ki; Enerji Bakanlığı Müsteşarı bu yapıya başkanlık ediyor ve 10 müsteşar da kurul üyesi olarak görev üstleniyor, ayrıca 9 ayrı genel müdürlük ve üst kurul temsilcisi burada yer alıyor. Genelgeye göre gerekirse alt komite, danışma ve çalışma gruplarının oluşturulabileceği ifade ediliyor. Eğer burada başka bir süzgeç veya amaç yoksa son derece yanlış bir kurgu yapılıyor. 10 müsteşarı Başbakan bile her zaman bir araya getiremez. Müsteşar, eşiti bir başka müsteşardan talimat almaz. Hatta diğer bakanlık ve birimlerin genel müdürleri de bu topa girmez. Belki Başbakanlık Müsteşarı bu irade ve yetkiyi kullanabilir. O zaman da bürokrasi oluşur.
Tam aksine daha alt düzeyde bürokrasiyi azaltmak, yerinden yönetim ilkeleri doğrultusunda yetki delegasyonu yapmak, süreye dayalı süreçler oluşturmak varken böyle merkezin merkezine oturmuş yapılar kesinlikle çözüm olamaz. Çok net ve açıkça söylemek gerekirse, bu yapıyı ve kurguyu kim oluşturuyorsa açıkça Başbakanı yanıltıyor. Bu yöntemler çözüm değil, çözümsüzlüğe davetiyedir. Bekleyelim ve hep birlikte sonuçlarını görelim.